ZEHRA DEĞİRMENCİ / SİBEL KAHRAMAN

Tek Sağlık Platformu (TSP), Bursa’da bir veteriner hekimin kuduz aşısına ulaşamamasına tepki gösterdi. TSP adına açıklama yapan Bursa Tabip Odası Başkanı Levent Kumaş, “Bu acı tablonun sebeplerinden en önemlisi, gelir getirici işlemleri ve kârı toplum sağlığının önünde tutan sağlık politikalarıdır. Kuduz ve diğer aşıların erişimine ilişkin yaşadığımız bu zorlukları bir daha yaşamamak için, yabancı sermayeye bağımlı olmadan kendi aşımızı kendimiz üretebilmeliyiz” dedi.

Bursa’da bir veteriner hekim, kedi ısırması nedeniyle kuduz aşısı yaptırmak istemiş, ancak Bursa’daki hastanelerde kuduz aşısı bulamamıştı. Balıkesir’deki hastanelere başvuran hekime oradan da olumsuz yanıt verilmişti.

TSP, bugün düzenlediği basın açıklamasında, kuduz gibi ölümcül bir hastalığın aşısının hastanelerde bulunmamasına tepki gösterdi. Bursa Akademik Odalar Birliği Türkan Saylan Salonu’ndaki toplantıya, Bursa Veteriner Hekimler Odası Yönetim Kurulu Başkanı Melike Baysal, Bursa Eczacı Odası Başkanı Okan Şahin ve Bursa Tabip Odası Başkanı Levent Kumaş katıldı. TSP adına basın açıklamasını okuyan Kumaş, kuduz hastalığının çok eski çağlardan beri var olduğunu ve ölümcül sonuçlar barındırdığını söyledi.

Kuduz gibi hayvandan insana geçen zoonotik hastalıkların pek çoğundan aşı ile korunmanın mümkün olduğunu ifade eden Kumaş, hayvanlarda bu hastalıkların önlenmesi ve tedavisinin de bir koruma yöntemi olduğunu dile getirdi.

TSP’nin amacının sağlıklı hayvan, sağlıklı çevre ve dolayısıyla da sağlıklı insan için farkındalık yaratmak, çalışmalar yapmak, yöneticileri doğru bilgilerle yönlendirmek olduğunu açıklayan Kumaş, sözlerini şöyle sürdürdü:

“KUDUZ AŞISI HEM HAYVANLAR HEM İNSANLAR İÇİN ULAŞILABİLİR OLMALIDIR”

“Kuduz, dünyada her yıl yaklaşık 59 bin kişinin ölümüne neden olan ölümcül bir enfeksiyon hastalığıdır. Ancak, etkili bir aşısı mevcut olan kuduz hastalığını korunma ve bütüncül sağlık yaklaşımı ile elimine etmiş ülkeler mevcuttur. Ülkemizde ise her yıl 1 ile 4 arasında kuduz olgusu bildirilmekte ve yılda 200 bin-250 bin arasında kuduz aşısı uygulanmasına karşın kuduz, halen ciddi bir halk sağlığı sorunu olarak karşımızda durmaktadır. Veteriner hekimler tarafından hayvanlarda, hekimler tarafından da riskli temas sonrası insanlarda aşılama yoluyla kuduz hastalığı önlenebilmektedir. Ancak aşılanmamış hayvan ve insanlarda hastalığın tedavisi yoktur. Bu nedenle hem hayvanlar için hem insanlar için kuduz aşısı mutlaka ulaşılabilir olmalıdır.

"TÜRKİYE AŞIDA DIŞA BAĞIMLI HALE GELDİ"

Kuduz aşısı dünyada ilk kez 1885 yılında bulundu. 1887 Ocak ayında ise Osmanlı’ya getirilmiş ve Mekteb-i Tıbbiye-i Askeriye-i Şahane’de ilk kuduz aşısı üretilmiştir. 27 Mayıs 1928 tarihinde, savaştan yeni çıkan Türkiye Cumhuriyeti’nde halk sağlığının korunması amacıyla temel laboratuvar hizmetlerini yürütmek için Refik Saydam Hıfzıssıhha Müessesesi kurulmuştur. 1930’lu yıllardan itibaren aşı üretme konusunda çok başarılı çalışmalar yapmış ve yıllarca ülkemizin aşı ihtiyacını dış sermayeye bağlı kalmadan sağlamıştır. Kuruluşundan itibaren toplumu kıran bulaşıcı hastalıklarla çok başarılı bir mücadele yürütmüş; BCG, kuduz başta olmak üzere pek çok aşı ve anti-serum üretmiştir. Ancak iktidarın 2002 yılından itibaren uyguladığı 'Sağlıkta Dönüşüm Projesi'nin sağlıkta yıkıcı etkisinin bir sonucu da âtıl hale getirilen Hıfzıssıhha Enstitüsü’nün 2011 yılında tümüyle ortadan kaldırılmasıdır. Bunun sonucu olarak toplumsal aşı politikamız ve aşı üretimimiz büyük ölçüde ortadan kalkmış, tamamen dışa bağımlı bir duruma dönüşmüştür.

Şu anda içinde bulunduğumuz durum ise endişe vericidir. Hemen her gün, kuduz riskli temas sonrası başvurdukları sağlık kurumlarında aşıya ulaşamayan, hastane hastane dolaşarak aşı arayan hasta ve hasta yakınlarının bildirimleriyle karşı karşıyayız. Sağlık otoritesi tarafından kriz yönetilememiş, gerekli durumlarda kısıtlı sayıdaki aşı stoğuna ulaşım organizasyonu yapılamamış ve daha da önemlisi kamuoyu yeterince bilgilendirilmemiştir. Bu durum da doğal olarak korku ve güvensizliğe yol açmıştır.

“REFİK SAYDAM HIFZISSIHHA ENSTİTÜSÜ GİBİ BİR KURUMA İHTİYACIMIZ VAR”

Bu acı tablonun sebeplerinden en önemlisi, gelir getirici işlemleri ve kârı toplum sağlığının önünde tutan sağlık politikalarıdır. Kuduz ve diğer aşıların erişimine ilişkin yaşadığımız bu zorlukları bir daha yaşamamak için, yabancı sermayeye bağımlı olmadan kendi aşımızı kendimiz üretebilmeliyiz. Yaşadığımız bu kriz bize, ülkemizin yıllarca aşı ihtiyacını karşılamış olan Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü gibi bir kuruma ihtiyacımız olduğunu göstermektedir.

Sermayeyi önceleyen ve topluma yönelik bir şey içermeyen sağlık politikalarının bedeli topluma ödetilmemelidir. Bakanlığın en acil sorumluluğu, her bir insanın sağlık hakkına yönelik ciddi tedbirleri derhal almak ve sağlık sisteminin temelini krizlere cevap verebilecek şekilde yeniden düzenlemektir.”

Kaynak: anka