Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, partisinin ‘Eğitim Eylem Planı’nı açıkladı. Babacan, “Biz, eğitimi tek tip bireyler yetiştirme aracı olarak görmüyoruz. Çocuklara, gençlere, tornadan çıkacak, dikteyle yetişecek bireyler olarak da bakmıyoruz. Birinin ‘ben şöyle nesil yetiştireceğim’, ötekinin ‘ben de böyle nesil yetiştireceğim’ bakışı, eğitimi dar kalıplara sokmak demektir. Biz, çocuklarımızı ve gençlerimizi sığdırmaya çalıştıkları tüm o dar kalıpları reddediyoruz. Hepsini, ama hepsini reddediyoruz. Eğitimde ezber bozmaya hazırlanıyoruz. Çünkü Türkiye nasıl yükselecek, biliyor musunuz? Öğrenen, bilgiye erişebilen, ama aynı zamanda sorgulayan gençlerle yükselecek” dedi.

Ali Babacan, bugün DEVA Partisi Genel Merkezi’nde düzenlediği basın toplantısında, partisinin 22’nci eylem planı olan ‘Eğitim Eylem Planı’nın açıkladı. Babacan, şunları söyledi:

“Bugün, Eğitim Eylem Planı’mızla karşınızdayız. Bugüne nasıl geldiğimizi gösterebilmek için, eski günlerden bir başlangıç yapmak istedim. Çünkü hatırlatmak istedim. Bundan 11 yıl önce 2023 hedeflerinden bahsediyorduk. Kişi başına 25 bin dolarlık gelirden söz ediyorduk. 500 milyar dolarlık ihracattan bahsediyorduk. İhracat 250 milyar doları geçti diye hükümet büyük bir sevinç içerisinde, büyük bir müjdeyle açıkladılar 250 milyar doları. Bu videoları izlediniz; o günlerde, o tarihlerde Türkiye 500 milyar dolarlık ihracatı hedeflemişti. 2023 yılındayız. Ne oldu o hedeflere? Özellikle Sayın Erdoğan’a soruyorum. O beraber çalıştığımız yıllarda; dürüst, ehil kadroların iş başında, görevlerde olduğu yıllarda biz, 2023 yılı hedeflerini beraberce koymuştuk. Kendisine soruyorum, ne oldu o hedeflere? Niye ulaşamadınız? Dürüst ve ehil kadrolar dağıldıktan sonra; yanlış isimlerin, yanlış insanların sistemde sayısı çoğaldıktan sonra o hedeflere niye ulaşamadınız diye soruyorum. Üzülerek söylüyorum, hepsi lafta kaldı. İşte az evvel izlediğimiz videodaki nedenlerden ötürü lafta kaldı. Çünkü hukuk ve eğitim alanında gerekenler yapılmadı. Bu alanlarda ilerleme sağlanamadığı gibi, ülke daha da geriye gitti bu alanlarda. Geldiğimiz nokta hepimizin malumu.

Bugün, Eğitim Eylem Planı’mızla karşınızdayız. 22 numaralı ve son eylem planımız. Dikkat ederseniz eylem planlarımız arasında en geniş hacimli olanlar, geçen hafta açıkladığımız Temel Haklar Eylem Planı ve bugün açıklayacağımız Eğitim Eylem Planı. İşte az evvel izlediğimiz video bunun nedenini izah ediyor. İşte bu 11 sene evvel söylediklerim var ya işte bu video, bizim Temel Haklar Eylem Planı’mız ile Eğitim Eylem Planı’mızın neden böylesine güçlü ve kapsamlı olması gerektiğini bize çok iyi anlatıyor. O gün de söyledim, bugün de söylüyorum; Türkiye’yi kanatlandıracak asıl formül, hukuk ve eğitimdir. Türkiye’yi uçuracak formül, özgürlük ve eşitliktir.

“BİZ, ÇOCUKLARIMIZI VE GENÇLERİMİZİ SIĞDIRMAYA ÇALIŞTIKLARI TÜM O DAR KALIPLARI REDDEDİYORUZ”

Her alanda, ama her alanda önce özgürlük ve eşitlik zeminini sağlamlaştırmak zorundayız ve ardından da eğitimi bu güçlü zeminde yükseltmek zorundayız. Biliyorsunuz, hukuk alanında daha önce Adil Yargı Eylem Planı’mızı, KHK Mağduriyetleri Eylem Planı’mızı ve Temel Haklar Eylem Planı’mızı açıklamıştık. Ayrıca biliyorsunuz yine, Mustafa Bey’in koordinasyonunu yaptığı Yükseköğretim Eylem Planı’mızı da açıklamıştık. Bugünkü Eğitim Eylem Planı’mızda ise merkezinde insanın, zemininde ise özgürlük ve eşitliğin yer aldığı bir modeli sizlerle paylaşıyoruz. İnanın, Türkiye, 21. yüzyılın dünyasında hak ettiği yeri en hızlı bir şekilde alacak. Kendisinden emin, mutlu, huzurlu, sağlıklı, yetişmiş ve donanımlı insan gücüyle Türkiye, dünyaya damgasını vuracak. İşte biz, bunun yol haritasını hazırladık.

Bakın, tam 11 yıl önce söylemişim; demişim ki ‘Tabuları, klişeleri yıkmadıktan sonra biz eğitimde başarılı olamayız’ dedik. ‘Dar bir ideolojik bakışla eğitime bakarsak burada başarılı olamayız’ demişim. Aynı noktadayız. Geçen hafta açıkladığımız Temel Haklar Eylem Planı da öyle klişelerle, tabularla Türkiye, Cumhuriyeti’mizin yeni yüzyılında mesafe kat edemez. Türkiye, ayağındaki prangaları söküp atmak zorundadır. İşte arkadaşlar, biz eğitime de böylesine taptaze bir perspektifle ve olması gereken neyse korkmadan, çekinmeden bu Eğitim Eylem Planı’mızda yer vererek başlıyoruz. Öncelikle biz, eğitimi tek tip bireyler yetiştirme aracı olarak görmüyoruz. Çocuklara, gençlere, tornadan çıkacak, dikteyle yetişecek bireyler olarak da bakmıyoruz. Birinin ‘ben şöyle nesil yetiştireceğim’, ötekinin ‘ben de böyle nesil yetiştireceğim’ bakışı, eğitimi dar kalıplara sokmak demektir. Biz, çocuklarımızı ve gençlerimizi sığdırmaya çalıştıkları tüm o dar kalıpları reddediyoruz. Hepsini ama hepsini reddediyoruz. Eğitimde ezber bozmaya hazırlanıyoruz. Çünkü Türkiye nasıl yükselecek, biliyor musunuz? Öğrenen, bilgiye erişebilen, ama aynı zamanda sorgulayan gençlerle yükselecek. Bugün bilgiye erişmekten kolay bir şey yok değil mi? İlkokula giden çocukların bile çoğunun artık cebinde akıllı telefon yok mu? Var. Buradan girdiği zaman bütün bilgiye erişebiliyorlar mı? Erişiyorlar. Ama bunun hangisi doğru, hangisi yanlış? Bütün burada bir etik süzgeç çocuklarımızda oluşturabiliyor muyuz? Doğruyla yanlışı, sağlam bilgiyle çürük bilgiyi, gerçek bilgiyle safsatayı ayırt edebilecek bir beceriyle çocuklarımızı yetiştirebiliyor muyuz? Bundan sonraki eğitimin odaklanması gereken hususlardan bazı önemli noktalar bunlar. Eskiden gençler, çocuklar bir öğretmenlerini dinlerlerdi, anne babalarını dinlerlerdi ve bilgi nesil olarak yukarıdan aşağıya akardı. Şimdi tam tersine çocuklar, gençler giriyorlar buradan, bazı şeyleri öğreniyorlar, anne babalara anlatıyorlar. Öğretmenlere diyorlar ki ‘Öğretmenin o öyle değil, girdim baktım, anlattığınız gibi değil’ diyorlar. Demek ki bundan sonra eğitime çok çok farklı bakmak zorundayız. Bu nedenle eleştirel düşüncenin önünü ardına kadar açmayı hedefliyoruz. Hep dediğim gibi biz, ‘Su küçüğün, söz büyüğün’ diyen partilerden değiliz. Su da küçüğün, söz de küçüğün diyoruz ve gençlerin susmamalarını istiyoruz.

“İKTİDAR TEP TİP GENÇLİK İSTİYOR”

Ülkemizi; ezberleyen, ezberlediğini tekrar eden değil, sorgulayan, merak eden, kurcalayan gençlerle birlikte yönetmek istiyoruz. Evet tam da şu andaki iktidarın aksine. Onlar ne yapıyorlar? ‘Tornadan çıkmış bir nesil istiyorum’ diyorlar. Tek tip gençlik istiyorlar, asla başaramayacaklar. O kadar üzerinde durdukları okullara ve okul çeşitlerine bir bakın; ne kadar da uğraşsalar olmuyor, beceremiyorlar. Çünkü içinde bulunduğumuz çağın farkında değiller. Onlar bir önceki yüzyılın zihin kodlarıyla hareket ediyorlar. Zaten Sayın Erdoğan, bugünkü Türkiye’nin gerçeklerini görse Türkiye Yüzyılı açıklamasını yaparken bir yanına 94 krizini çıkaran Çiller’i, öbür tarafa zaten her krizin ortağı olan Bahçeli’yi, bir başka tarafına 28 Şubat’ın mimarı Perinçek’i alır da yeni yüzyılı açıklar mıydı? Anlamıyor, bilmiyor. İşte eğitim meselesine de bu zihniyetle bakıyorlar. Onun için çok endişeliyiz. Bakın, bu videoları gördüğümüz yıllarda ben Başbakan Yardımcısı’yım, işin içinde olarak endişeliyim. O ifadeler bir endişenin feryadı aslında. Ama hükümet içinde olmanın da sorumluluğu, bilinci ve o üslupla da bunları anlatmak zorundayım. Biz, ülkemizi analitik düşünen, hayalleri kalıplara sığmayan, özgür bir nesil ile birlikte yönetmek istiyoruz. Bizim eğitim modelimiz yorumlayıcı, eleştirel, hümanist ve problem çözme odaklıdır. Bu kapsamda 25 yıllık bir ‘Master Eğitim Planı’ ilan edeceğiz. Bir nesli kapsayacak 25 yıllık Eğitim Master Planı’mızı, önce bir yıllık acil eylem planıyla, sonra da üç yıllık ve beş yıllık planlarla gerçekleştireceğiz. Böylece DEVA Türkiye’sinde, gelen giden bakana göre değişen bir eğitim sistemi olmayacak. Gelen giden bakanın zihni arka planıyla sınırlandırılmış ve yapboza dönmüş bir eğitim sistemi olmayacak. Ne olacak? İşi bilenlerle, uzmanlarla hazırlanmış, Türkiye’nin ekonomik ve sosyal tüm gerçeklerini gözeten ve söylediğim gibi siyasal ve toplumsal uzlaşmayla hazırlanmış bir Master Eğitim Planı olacak.

“YÖK’Ü KALDIRACAĞIZ”

İnsan gelişimi demek, ülke gelişimi demek. Okul öncesi eğitimin insan gelişiminde püf noktası olduğunu biliyoruz. Onun için şimdiden söylüyorum; örgün eğitim sistemini 3 yaşında başlatacağız. Böylece temel eğitim sürecini 3 artı 4 artı 5 artı 3 olarak yeniden yapılandıracağız. Bazı aileler 3 yaşında çocuklarının eğitime başlamasını istemeyebilirler. Biz, okul öncesi eğitimin ilk iki yılını isteğe bağlı, bir yılını ise zorunlu yapacağız. İlk üç yıl böyle. Ardından da 12 yıllık zorunlu eğitim, 4 artı 5 art 3 olarak devam edecek. Peki bu eğitim sisteminin temel amacı sınav mı olacak? Şu anda her an öğrencilerin önünde sınav var, bütün sistem sınavı geçmek. Hayır, böyle olmayacak. Çocuklarımızın gerçek yaşamdan, üretimden ve yaratıcılıktan kopmasına izin vermeyeceğiz. Biz, insan yetiştireceğiz, insan robot değil. Çocukların analiz, sentez ve yaratıcılık becerilerini geliştirmek zorundayız. Çocukların temel hak ve özgürlükleri, etik değerleri içselleştirmelerini küçük yaşlarda sağlayacak bir bakış açısıyla konuları ele alacağız. Her öğrencimizi, kendi dilimiz dışında en az iki dille yetiştireceğiz. Biri yabancı dil, ikincisi ise bilgisayar programlama dili olacak. Kodlamayı bilmeyen, dört işlemi bilmeyen gibi olacak önümüzdeki süreçte. Üniversitelerimizi ise özgürleştireceğiz. Çünkü Türkiye’nin özgür bir ortamda güçleneceğini çok iyi biliyoruz. Biz; bilim, sanat, fikir, teknoloji üretiminin özgürlükle beraber geleceğini çok çok iyi biliyoruz. Ne zaman ki üniversiteler baskı altına alındı, ilk 500’de üniversitemiz kalmadı. Ne zaman ‘demokrasi’ dedik, ‘hak’ dedik, ‘adalet’ dedik; üniversitelerimiz ilk 500’e girdi. Bazen diyorlar, ‘Nasıl bağlantı?’ Gayet bağlantılı. Bu kapsamda, ilk günden beri tekrar ettiğim gibi bir kere daha tekrar ediyorum; evet, YÖK’ü kaldıracağız. Sadece kendi çalışmalarımıza koymadık, aynı zamanda Altılı Masa’ya da götürdük. Altılı Masa’nın ortak anayasa metnine de bu konu girdi. Yani sadece bizim değil, altı partinin ortak politikası haline geldi şu andaki YÖK’ün kaldırılması. Çünkü üniversiteyse, mesele bilimse, mesele araştırmaysa, mesele eğitimse özgürlük, en önemli kavramlardan bir tanesi.

“HİÇBİR ÇOCUK, HİÇBİR GENÇ MADDİ İMKANSIZLIK SEBEBİYLE HAK ETTİĞİ EĞİTİME ULAŞAMAMASI GİBİ BİR TABLOYLA KARŞILAŞMAYACAK”

Eylem planımız, mahallelere göre eğitim kalitesinin değiştiği, nitelikli eğitime erişilemediği, okul sıralarında aç karınla oturan çocukların olduğu bir dönemde hazırlanmış bir eylem planı maalesef. Evet, öğretmenlerden çok duyuyoruz; ‘Çocukların ders sırasında yüzleri sararıyor. Ayakta duramıyorlar, elleri ayakları titriyor. Baygınlık geçirenler oluyor. Kızım, oğlum ne oldu sana diye sorduğumuzda, biraz deştiğimizde anlıyoruz ki çocuk aç, beslenme çantası boş.’ Böyle bir dönemde biz bunu hazırladık. Onun için eğitimde fırsat eşitliği diyoruz. Evet, fırsat eşitliğinin böylesine yerle bir edildiği, aynı sokaktaki çocukların aynı eğitimi alamadığı günlerdeyiz. Eğitimde adaletsizliğin gerçek anlamda can yaktığı günlerdeyiz. 9 yaşındaki, 12 yaşındaki öğrencilerin karnı aç ders dinlediği günlerdeyiz. İşte biz, bu eşitsizliği kabul etmiyoruz. Biz, çocuklarımızın bizden daha iyi bir hayat yaşamalarını istiyoruz. Bunun için de fırsat eşitliği çok çok önemli. Bu kapsamda bir kart çıkartacağız, adı Eğitim Destek Banka Kartı. Maddi ihtiyacı olan öğrencilerimizin eğitim harcamalarını bu kartla yapmasını sağlayacağız. Öğrencimiz yetişkin olana kadar da bu kartı velisine vereceğiz. Kimseyi, ama hiç kimseyi eğitimden geri bırakmayacağız. Ayrıca, özel okullarda ücretsiz öğrenci kontenjanını düzenleyerek masrafları devletin üstlenmesini sağlayacağız. Özel okullarda başarılı çocukların ya da şehit ve gazi çocuklarının okumasını kolaylaştıracağız. Okul ücreti, servisi, beslenmesi ve okul kıyafeti gibi kalemlerdeki harcamaların da devlet tarafından desteklenmesini sağlayacağız. Yani arkadaşlar, DEVA Türkiye’sinde hiçbir çocuk, hiçbir genç, maddi imkansızlık sebebiyle hak ettiği eğitime ulaşamaması gibi bir tabloyla karşı karşıya kalmayacak. Maddi imkanı olsun ya da olmasın her çocuk her genç, hak ettiği eğitim imkanına mutlaka kavuşacak; bunu sağlamak da devletin asli görevi olacak. Eylem planımızda yer alan bir başka hususu daha sizlerle paylaşmak istiyorum. Bazen görüyorum, sağda solda ‘Yok şu okul kapatılsın, yok bu okul kapatılsın’ deniliyor. Evet, adını doğru koyalım, açık açık konuşalım; imam hatip liseleri için ‘kapatılsın’ deniliyor. Böyle diyenlere ben de cevap veriyorum. Şimdi burada durun bakalım. Kapatmak mapatmak yok. Ama ne var? Talep konusunda dikkatli olmak var. Biz, imam hatip liselerini sürdürürken gerçek talebi dikkate alacağız. İmam hatip liselerini zorunlu adres haline getiren uygulamalara da son vereceğiz. Önce fen, Anadolu, mesleki teknik ve imam hatip liselerinin okullaşma oranlarını tespit edeceğiz. Ardından ihtiyaç analizi yapacağız. Buna göre de gereken adımları atacağız. Bugün 22’nci ve son eylem planımızı açıklıyoruz. Eğitim Eylem Planı’mız tam 500 maddeden oluşuyor. Eğitimin tüm kademelerini ve paydaşlarını kapsıyor. Ve bugün itibariyle eylem planlarımıza artık bir noktalı virgül koyuyoruz. Noktalı virgül diyorum, çünkü bu belgeler yaşayan metinler. Her türlü ilave fikre, katkıya, görüşe açığız. Bu planlar, Türkiye’nin yarınlarının planları. Dile kolay, tam 22 eylem planı yazdık. Seçimden önce her alanda ne yapacağını eylem planları olarak bütün detaylarıyla açıklayan ilk parti olarak siyasi tarihimize geçtik. İçlerinde bir öncelik-sonralık sıralaması yok. Tüm eylem planlarımızı aynı anda uygulayacağız. Hep dediğim gibi; 22 şeritli yolda aynı anda güvenle ve hızla atılım yapacağız. Önümüzdeki pazar günü, 15 Ocak’ta, Ankara Atatürk Spor Salonu’nda DEVA Türkiye’sini sizlerle paylaşacağız. Bu vesileyle bu önemli etkinliğe hepinizi, tüm Ankaralıları, tüm vatandaşlarımızı davet ediyorum.

“BİZ ‘DEMOKRASİ’ DİYORUZ, ‘KRALLIK’ DEMİYORUZ”

Bunların hep zihninde şu andaki mevcut sistem ve bir kişide bütün yetkilerin toplanmasıyla ilgili bir perspektif var. Mevcut Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi denilen, yani taraflı, partili cumhurbaşkanının aklına her geleni yaptığı ve kimsenin de hesap sormadığı bir sistemden biz, parlamenter sisteme geçmek istiyoruz. Şu andaki sistemin yanlış olduğunu söylüyoruz. Dolayısıyla mevcut hükümetten, mevcut iktidardan bu tür kavramlar gelmesi gayet doğal, çünkü kendi zihinlerinin bir bakıma açığa vuruşu bu. ‘Bizim bir kralımız var’ diyorlar, ‘bu kral gidince sizin kralınız kim olacak’ diyorlar. Bizim cumhurbaşkanımız, seçildiğinde kral falan olmayacak. Katılımcı bir anlayışla çalışacak, istişareyle çalışacak. Karar alırken bazen istişare, müzakere, bazen mutabakat arayarak karar verecek. Dolayısıyla bunu anlamadıkları zaman bizim sistemimizle ilgili boşa atıp tutmalarının bir anlamı yok. Biraz anlasınlar, çalışsınlar; öncelikle bir demokrat zihniyet gerekiyor bizim bu önerimizi anlamak için. Demokrasiye inanan, adalet ve hukuka inanan, katılımcılığa inanan bir zihniyet gerekiyor ki bizim bu yeni sistem önerimizi anlasınlar. Demokrasiden bihaber olanlar; hukuku, adaleti her gün çiğneyenler bizi anlamazlar. Mutabakatı unutan, istişareyi unutan, ‘Bin biliyorsan bir bilene soracaksın’ diyen kültürümüzü tamamen unutup tek bir kralla çalışmak isteyenlerin söyleyeceği bunlardır. Biz ‘demokrasi’ diyoruz, ‘krallık’ demiyoruz.

“CUMHURBAŞKANI ADAYI ALTI GENEL BAŞKANDAN BİRİSİ DE OLABİLİR, BU İSİMLER DIŞINDA BİRİSİ DE OLABİLİR”

Şu anda biliyorsunuz, bizim Altılı Masa olarak geldiğimiz nokta, ortak bir aday konusunda artık istişare sürecini başlatmak. İlk defa, geçen hafta perşembe günü yaptığımız toplantıda ortak adayımızla ilgili istişarelerimizi yapma kararı aldık. Biz, DEVA Partisi olarak açık fikirlilikle bu konuya yaklaşıyoruz. Teorik olarak aday, altı genel başkandan birisi de olabilir, bu isimler dışında da birisi olabilir. Her parti ne düşünüyorsa, ne öneriyorsa çalışsın, masaya getirsin, konuşalım diyoruz. Biz, kendi iç istişare sürecimizi de başlatmış durumdayız biliyorsunuz. Yaklaşık 10 gün önce genel merkez kurullarımızda da daha sonra teşkilatımızla da belli metodoloji içerisinde çok sistematik bir şekilde bu istişare sürecini başlattık. Kendi istişare sürecimizi tamamladıktan sonra dış istişare sürecimize başlayacağız. HDP ile diyaloğu olan siyasi partiler var. Bizim de HDP ile diyaloğumuz var. Dolayısıyla bu diyalog çerçevesinde bugüne kadar gündeme gelen bir konu olmadı bu ama bundan sonraki süreçte gündeme gelmeyecek anlamına gelmez. Bizim, sadece HDP anlamında bunu söylemiyorum, iktidar partileri de dahil olmak üzere bizim ilan edeceğimiz ortak cumhurbaşkanı adayımıza hem iktidar tarafından hem tabii ki Altılı Masa’dan ve diğer partilerden de destek almayı çok arzu ederiz. İsteriz ki gerçekten Türkiye’nin geniş kesimlerince desteklenen bir cumhurbaşkanı adayı olsun. Göreceksiniz, iktidar tarafından dahi bizim adayımıza destek olacaktır.

“6 NİSAN’DAN ÖNCE YAPILACAK SEÇİMLERİ DESTEKLERİZ”

Bu hükümetin, biliyorsunuz, ülke yönetimine kazandırdığı yeni terminolojiler var. İşte ‘görevden affını dilemek’, malum, damadın görevden alınması döneminde kullanılan ifadelerle böylece terminolojimize kazandırıldı. Zamlardan bahsederken ‘fiyat güncellemesi’ gibi ifadeler… Dolayısıyla bunlar, sürekli olarak ‘Seçim zamanında olacak’ dediler. Şimdi geri vitese takıyorlar, ama bunun adına da erken seçim dememek için ‘azıcık öne alınması, seçim tarihinin güncellenmesi, şu, bu’… Dolayısıyla hükümetin yeni terminoloji üretmesine biz alışığız açıkçası. Biz, seçimin bir an önce olmasını isteriz. Mümkünse 6 Nisan’dan önce olmasını isteriz. Zaten biliyorsunuz, Altılı Masa olarak şunu söyledik; ‘6 Nisan’dan önce seçim yaparsanız getirin bunu Meclis’e, biz destek veririz’ dedik. Ama ‘Yok, 6 Nisan’dan sonraya kalacaksa artık bu seçim tarihiyle oynamaya gerek yok, zamanında yapın’ dedik. Seçimin Meclis kararıyla olamayacağını gördüler. Son birkaç günlük açıklamalar buna işaret ediyor. Dediler ki ‘Cumhurbaşkanı’nın zaten imza yetkisi var’. Biz de dedik ki ‘Ha şunu bileydiniz.’ Atsın Cumhurbaşkanı imzayı, seçim kararını alsın, niye Meclis’le uğraşıyor? Çünkü içten içe biliyorlar ki aslında Anayasa’mıza göre Sayın Erdoğan’ın üçüncü bir kez aday olma hakkı yok. Ancak seçim kararını Meclis alırsa, Cumhurbaşkanı’nın 2’nci döneminde Meclis ülkeyi erken seçime götürürse o zaman 3’üncü kez aday olabiliyor. Dolayısıyla ümitleri ve hayalleri buydu.

“BAŞÖRTÜSÜ TEKLİFİNDE ALTILI MASA ORTAK TUTUM ALMALI”

Bizim DEVA Partisi olarak görüşümüz, mümkünse Altılı Masa’daki partilerin bu konuda ortak bir tutum almaları. Ortak tutumun biz kıymetli olacağını ve gerçekten sonuç alacağını düşünüyoruz. Biz, Altılı Masa’da buluşulacak mutabakata uyacağımıza baştan söyledik. Mutabakata uymak, bizim dışımızdaki beş parti bir noktada mutabık olduğu anda biz o mutabakatın içerisinde oluruz demek.”

Kaynak: anka