İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, “Seçim tarihi yaklaştıkça iktidar da seçimleri erkene almak için adeta çırpınmaya başladı. Seçimleri kazanabilecekleri ideal bir tarih arayışına girdiler. Son günlerde işi gücü bıraktılar, bununla uğraşıyorlar. Mikrofonu önünde bulan her AK Partili başka bir yorumda bulunuyor. Hatta en son güzelim haziran ayına bile çamur atmaya başladılar. Neymiş efendim? Haziran ayı sıcak oluyormuş. Neymiş efendim? Haziran ayında sınavlar varmış. 2018’de erken seçim kararı aldığınızda haziran ayı pek bir güzeldi de şimdi birden sıcak mı oldu? 2018’de üniversite sınavlarının olduğu gün için seçim kararı aldığınızda öğrenciler umurunuzda değildi de bu sene mi birden aklınıza geldi? Haziran ayına çamur atmalarının elbette farklı bir sebebi var. Halının altına süpürdükleri pisliklerin hazirana kadar ortaya çıkmasından korkuyorlar… Sayın Erdoğan, sen hiç kendini yorma. Buradan açıkça ilan ediyorum; önümüzdeki 5 ayda senin seçilebileceğin herhangi bir tarih yok. İstediğin kadar uğraş, sandıktaki hazin sondan kurtuluş yok. İster yarın yapılsın ister bir ay sonra, sandıkta senin için emeklilikten başka bir seçenek yok” dedi.

Meral Akşener, bugün TBMM’de grup toplantısında konuştu. Gündeme dair değerlendirmelerde bulunan Akşener, özetle şunları söyledi:

“SEÇİMLERİ KAZANABİLECEKLERİ İDEAL BİR TARİH ARAYIŞINA GİRDİLER: Şunun şurasında seçimlere 5 ay kaldı. Yalnız seçim tarihi yaklaştıkça iktidar da seçimleri erkene almak için adeta çırpınmaya başladı. Seçimleri kazanabilecekleri ideal bir tarih arayışına girdiler. Son günlerde işi gücü bıraktılar, bununla uğraşıyorlar. Mikrofonu önünde bulan her AK Partili başka bir yorumda bulunuyor. Hatta en son güzelim haziran ayına bile çamur atmaya başladılar. Neymiş efendim? Haziran ayı sıcak oluyormuş. Neymiş efendim? Haziran ayında sınavlar varmış. 2018’de erken seçim kararı aldığınızda haziran ayı pek bir güzeldi de şimdi birden sıcak mı oldu? 2018’de üniversite sınavlarının olduğu gün için seçim kararı aldığınızda öğrenciler umurunuzda değildi de bu sene mi birden aklınıza geldi?

Haziran ayına çamur atmalarının elbette farklı bir sebebi var. Halının altına süpürdükleri pisliklerin hazirana kadar ortaya çıkmasından korkuyorlar. ‘Döviz kurlarını hazirana kadar tutamayız’ diye korkuyorlar. Nebati Bakan’ın ‘Enflasyonu düşürdük’ yalanı hazirana kadar patlar diye korkuyorlar. Verdikleri maaş zamları hazirana kadar eriyip gidecek diye korkuyorlar. Çünkü kendileri de biliyor ki bu sözde ekonomik model işlemiyor. Çünkü kendileri de biliyor ki enflasyon canavarı, açıkladığından daha hızlı büyüyor. Çünkü kendileri de biliyor ki mızrak artık çuvala sığmıyor. Sayın Erdoğan, sen hiç kendini yorma. Buradan açıkça ilan ediyorum; önümüzdeki 5 ayda senin seçilebileceğin herhangi bir tarih yok. İstediğin kadar uğraş, sandıktaki hazin sondan kurtuluş yok. İster yarın yapılsın ister bir ay sonra, sandıkta senin için emeklilikten başka bir seçenek yok. Sana bir dost tavsiyesi; yancılarınla kafa kafaya verip hesap yapacağınıza son 5 ayında giderayak doğruları yapmak için çaba sarf et.

CUMHURBAŞKANLIĞIN KÖTÜ GEÇTİ, BARİ JÜBİLEN GÜZEL OLSUN: Cumhurbaşkanlığın kötü geçti, bari jübilen güzel olsun. Küstürdüğün milletimizin oyunu alman bu saatten sonra çok zor ama hiç olmazsa gönlünü almak için biraz çaba göster. Yaptığın ibretlik hataları en azından telafi etmek için biraz gayret göster. Mesela, 20 senedir hesap soramadın ama bari son 5 ayında yolsuzlardan hesap sor. Mesela, hazır EYT çıkmışken Nebati Bakanı emekli et. Merkez Bankası Başkanı’nı emekli et. Beş maaşlı danışmanlarını emekli et. Mesela, hiç olmazsa şu son 5 ayında partinin değil milletin cumhurbaşkanı olmaya çalış.

Sanıyorlar ki eğer her an, her saniye, her dakika konuşurlarsa belki milletimizi ikna edebilirler. Ama işin en trajikomik tarafı ne biliyor musunuz? Konuştukça saçmalıyorlar. Konuştukça dibe batıyorlar. Konuştukça daha da rezil oluyorlar. Nitekim EYT’nin ne olduğunu daha geçen hafta keşfeden kabinenin ışıltılı şahsiyeti Nebati Bakan, şimdi de ÖTV ile tanıştı. Çıkmış olduğu bir televizyon programında dedi ki ‘ÖTV indirimi isteyene araç bulabildin mi diyorum. Yok diyor. Ben de bulamadığın arabanın niye ÖTV’sini indirelim diyorum.’ Yani ‘Şakacı Şirin’ diyor ki ÖTV’yi indireceklermiş de araba kıtlığı çektiğimiz için indirmiyorlarmış. Buram buram liyakat kokan akıl dolu bir açıklama daha. Üstelik Nebati Bakan yalnız da değil. Patronu Bay Kriz’le birlikte adeta Edi’yle Büdü gibiler. Kendisi de çıktı ve dedi ki ‘Türkiye’nin 20 yılı, ücretli çalışanların enflasyon karşısında en güçlü olduğu, asla ezilmediği yıllar olarak tarihe geçti’. Aynen böyle dedi. Ne diyelim? Allah akıl, fikir, izan versin.

‘YERSEN’ SİYASETİYLE DEVLET YÖNETİLMEZ. DEVLET YÖNETMEK CİDDİYET İSTER: Bay Kriz, sözde lütuflarını milletimizle paylaştı. Daha önce yüzde 25 olarak açıkladığı memur ve emekli maaş artışını yüzde 30’a çıkardı. Peki bunu neye göre yaptı? Kimse bilmiyor. Niye en başında yapmadı? Kimse bilmiyor. Hangi hesaba dayandırdı? Onu da kimse bilmiyor.

‘Yersen’ siyasetiyle devlet yönetilmez. Devlet yönetmek ciddiyet ister. Öyle keyfinize göre konuşamazsınız. Öyle canınızın istediği gibi davranamazsınız.  Öyle bahis oynar gibi milletin geleceğiyle oynayamazsınız. Madem yüzde 30 artış yapma imkanın vardı, neden önce yüzde 25 açıkladın? Böyle bir ciddiyetsizlik olabilir mi? Milletimize yoklama mı çektin? Memura, emekliye kupon mu yaptın? ‘Önce bir yüzde 25 deneyelim, millet yerse öyle devam ederiz’ mi dedin? ‘Yemezse yüzde 30’a çekeriz’ mi dedin? Neye göre yüzde 30 açıkladın? Yüzde 30’luk artış acaba memur ve emeklilerimizin refah kaybını telafi ediyor mu, hiç merak ettin mi?

2022 YILINDA ÇALIŞANLAR, YÜKSEK ENFLASYON NEDENİYLE CİDDİ BİR REFAH KAYBINA UĞRADILAR: 2022 yılında çalışanlar, yüksek enflasyon nedeniyle ciddi bir refah kaybına uğradılar. 6 ayda bir enflasyon farkı verilmesi ise bu kaybı telafi etmeye maalesef yetmiyor. Hele de enflasyon farkını TÜİK’in makyajlı enflasyonuna göre hesaplarsan refah kaybı hiç mi hiç telafi olmuyor. Hadi diyelim ki Tayyip Bey’i Üzmeyen İstatistik Kurumu TÜİK’i ciddiye aldık. O zaman da sadece 2022 yılındaki refah kaybını telafi etmek için ocak ayındaki memur ve emekli maaş artışının yüzde 26 olması gerekiyordu. Tabii bir de bunun üzerine 2023 yılında oluşacak enflasyonun en az yarısını koymamız gerekiyordu.

TÜİK yerine İstanbul Ticaret Odası’nın enflasyon rakamlarını dikkate aldığımızda ise bu rakamın sadece 2022’deki refah kaybının telafisi için yüzde 43 olması gerekiyordu. Üstelik 2023 enflasyonunun yarısını da daha eklemedik. Yani hesabı bu şekilde yaptığımızda, memur ve emekliler için ocak ayında yapılacak maaş artışının, hiç olmasa en az yüzde 55 olan asgari ücret artışı kadar olması gerekiyordu. Gördüğü rüyanın ve yaptığı hamasi konuşmaların aksine Sayın Erdoğan; esnafı, memuru, kamu işçisini, çiftçiyi, emekliyi, öğrenciyi, kadını, genci, çocuğu, kısaca milletimizin her bir ferdini özellikle bu ucube sisteme geçtiğimizden beri her yıl enflasyonun altında ezdiriyor. Zaten zar zor geçinen insanımızı her gün daha da fazla sefalete mahkum ediyor. Her gün daha da fazla yoksulluğa itiyor. Her gün daha da fazla açlıkla sınıyor.

GÜN GEÇTİKÇE DERİNLEŞEN KRİZLER HAYATIMIZIN DÖRT BİR YANINA YAYILIYOR: Gün geçtikçe derinleşen krizler, hayatımızın dört bir yanına yayılıyor. Her geçen gün bir öncekini aratırken âdeta zincirleme bir şekilde yeni krizler de kapıda bekliyor. Mesela ekonomimizdeki tahribat, eğitimde de yeni krizlere sebep oluyor. Nasıl mı? Size bir örnek vereyim: Ülkemizde yaklaşık 1 milyon 500 bin öğrencimize hizmet eden 400 bin öğretmenimiz için istihdam oluşturan ve aileleriyle birlikte 1 milyon 600 bin insanımızın geçimini sağlayan özel okullar, ciddi bir mali krizle maalesef karşı karşıya. Geçtiğimiz eğitim-öğretim yılında tam bin 100 özel okul, yaşadıkları bu mali kriz sebebiyle kapandı. Tabii ki bu durumdan en çok etkilenenler de o okullarda çalışan öğretmenlerimiz oldu.

AK Parti iktidarı yüzünden hayatı atanamama kaygısıyla geçen, birikimi saçma sapan politikalarla harcanan, mesleği de inatla itibarsızlaştırılan öğretmenlerimiz, bu sefer de yine iktidarın beceriksizliği yüzünden işsizliğe mahkum edildi. Sadece bu kadar mı? Maalesef değil. Yaşanan krizden etkilenip işsiz kalmasalar bile zaten hâlihazırdaki uygulamada, 2014 yılında iktidar eliyle çıkartılan bir yasa nedeniyle devlet okullarında görev yapan meslektaşlarına göre oldukça düşük ücretlerle çalışıyorlar. Yani özel okullarda çalışan öğretmenlerimiz, ‘eşit işe eşit ücret’ ilkesinden bile maalesef yararlanamıyorlar. Şimdiyse yeni yılla birlikte özel okul ücretlerine yüzde 65 zam yapılacağı öngörülüyor. Peki öğretmenlerimizin maaşları ne olacak? Ben söyleyeyim. Enflasyon karşısında zaten oldukça yetersiz kalan yüzde 30’luk artışı bile alamayacaklar.

İYİ Parti olarak biz de bu sorunu çözmek için hem özel okullarda çalışan öğretmenlerimizi hem velilerimizi hem öğrencilerimizi hem de özel okul sahiplerini gözeterek, 5 Ocak tarihinde yüce Meclis’imize bir kanun teklifi verdik. Teklifimiz hayata geçerse devletin özel okul öğretmenlerinden aldığı SGK primi ve vergilerinin yüzde 50’si devlet tarafından karşılanacak. Böylece özel okullardaki öğretmenlerimize de devlet okulları seviyesinde ücret ve sosyal yardımlar sağlanarak öğretmenlerimizin enflasyonun altında maaş almasının önüne geçilecek. Hem velilerin üzerindeki yükün bir nebze de olsa hafifletilmesi için hem de atama bekleyen öğretmenlerimize çalışma imkanı sağlanması için özel okullardaki KDV’nin de tamamen kaldırılmasını öneriyoruz. Bu vesileyle kanun teklifimize başta AK Parti ve küçük ortağı olmak üzere Meclis’teki tüm partilerin desteğini bekliyoruz.

YURT DIŞINDA YAŞAYAN VATANDAŞLARIMIZIN BİRÇOK ÖNEMLİ SORUNU VAR: Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın birçok önemli sorunu var. Mesela yaşadıkları ülkede temsil sorunları var. Çifte vatandaşlık sorunu var. Mesela hukuki sorunları var. Katılım ve entegrasyon sorunları var. Mesela ayrımcılık ve dışlanma sorunları var. Yabancı düşmanlığı sorunları var. Bu kardeşlerimiz, hayatlarını sürdürmek ve ülkelerine döviz kazandırmak için âdeta gönüllü bir sürgüne talip oldular. Çok ağır şartlarda çalıştılar. Orada çalışıp hem yaşadıkları ülke ekonomisine, ama en çok da kendi ülkelerinin ekonomisine büyük katkı sağladılar. Zor koşullara göğüs geren fedakâr vatandaşlarımız, memleketlerine duydukları sevgiden zerre taviz vermediler. Milletimize bağlılıklarını asla koparmadılar. Sıla ve gurbet arasında, vatan sevgisini, memleket sevgisini hep yüreklerinde yaşattılar. Kimliklerini hep korumaya çalıştılar. Bu yüzden, onları sadece döviz kaynağı olarak göremeyiz. Onları, yaşadıkları ülkelerdeki sorunlarıyla baş başa bırakamayız.”

“ESKİDEN ‘TÜRKİYE’DEN GÖÇ’ OLARAK ANILAN GİDİŞ, ARTIK MAALESEF ‘KAÇIŞ’ OLARAK ANILIYOR”

Akşener, konuşmasının bu bölümünde kürsüyü yurt dışında yaşayan Özlem Uğur’a bıraktı. Uğur, şunları söyledi:

“16 yıl önce Türkiye’den ayrılmak zorunda kaldım, kızıma daha özgür ve eşitlikçi bir ortamda eğitim imkanı sunabilmek için. Eskiden ‘Türkiye’den göç’ olarak anılan gidiş, artık maalesef ‘kaçış’ olarak anılıyor. Türkiye’den maalesef büyük sayıda insanlar ayrılmak zorunda kalıyorlar. Hepimizin bir hayali var; bir gün Türkiye’ye geri dönebilmek. Hepimizin hayali, bir gün geri dönüp çok sevdiğimiz ülkemize hizmet edebilmek. Türkiye’de son derece konforlu bir hayat yaşarken bunu bırakıp sadece kızımın geleceğini düşünüp ayrıldım. Yurt dışında yaşamak çok zor; tamamen kültürü, dili farklı bir ortamda tutunmak çok zor. Bu zorluk, bir anlamda gurbetçilere bir yaşama gücü veriyor. Bulunduğum ülke Birleşik Krallık’ta 600 binden fazla Türk var. Bunlardan 200 bini ise maalesef ülkeye entegre olamamış, kendi toplumunda yaşayan Türkler.

İşçi sınıfı olarak Birleşik Krallık’ta yaşamaya başlayan Türkler, üçüncü nesil ile çok büyük güç kazanmış durumdalar. Ekonomik hayata yıllık katkıları 10 milyon poundu geçiyor. Türkler, artık bürokraside, akademide, siyasette ve sosyal hayatta bir güç merkezi haline geldiler. Özellikle son 7-8 yıl içerisinde Türkiye’den gelenler din, kültürel uyuşmazlık, hayata uyuşmazlık gibi problemler yaşamıyorlar. Çünkü artık gelen Türklerin kaçış sebebi daha iyi şartlarda yaşamak değil, özgür ve eşitlikçi bir ülkede yaşamak. Birleşik Krallık’a son yıllarda çok fazla sayıda hekim, savunma sanayii uzmanı, bilişim uzmanı geldi. Ankara Anlaşması’yla bir oturum vizesi bu. İngiltere’ye gelenlerin sayısı son 2 yılda 100 bini aşmış durumda.”

Uğur’un ardından tekrar kürsüye gelen Akşener, sözlerini şöyle sürdürdü:

AVRUPA ÜLKELERİ İLE SUNİ KRİZLER OLUŞTURUP, AVRUPA TÜRKLERİNİ BU KRİZDE APARAT OLARAK KULLANDILAR: AK Parti iktidarı, sadece ülkemizde yaşayan vatandaşlarımız için değil, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımız için de sadece kendi siyasi çıkarlarını düşünerek hareket ediyor. Elini değdiği her yere bulaştırdığı yolsuzluğu, haksızlığı, hukuksuzluğu diaspora siyasetine de bulaştırıyor. Sözüm ona yurt dışında yaşayan vatandaşlarımıza hizmet etmek amacıyla kurulmuş olan Yunus Emre Enstitüleri, Maarif Vakfı, Yurt Dışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı gibi kurumlar yandaşlara istihdam alanı olarak kullanıyor ve adeta AK Parti’nin bir dış politika aracı olarak vazife görüyor. Hatta vize işlemleri gibi kurumsal işlemler bile yandaş şirketlere ihale ediliyor. AK Parti iktidarı, 20 yıl boyunca yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın hayatını bir nebze olsun rahatlatmak yerine, Avrupa’da bulunan tüm sivil toplum kuruluşlarına siyaseti sokmayı tercih etti. Sivil toplum kuruluşlarını âdeta parti bürolarına dönüştürdüler. Avrupa toplumu ile siyasi, sosyal ve kültürel ilişki kurulmasını sağlayamadılar. Avrupa ülkeleri ile suni krizler oluşturup, Avrupa Türklerini bu krizde aparat olarak kullandılar. Hatta Türkiye’deki kutuplaşma ve kamplaşma atmosferini aynen alıp Avrupa’ya taşıdılar. Dolayısıyla bugün geldiğimiz noktada AK Parti’nin yurt dışında yaşayan vatandaşlarımız için dişe dokunur hiçbir politikası yoktur.

AK Parti’nin nazarında yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın, AK Parti’nin siyasi hedefleri doğrultusunda kullanışlı oldukları sürece bir değerleri vardır. Yani AK Parti iktidarı için yurt dışında yaşayan insanlarımız, koltuklarını korumak uğruna araçsallaştırılan bir siyasi istismar aracından başka bir şey değildir. İşte tam da bu nedenle İYİ Parti olarak biz, yurt dışındaki vatandaşlarımızın meselelerini, Türkiye´deki meseleler ile aynı ölçüde ciddiye alıyoruz. Bu ciddiyetimizin bir göstergesi olarak da hem sizlere hem de yurt dışında yaşayan vatandaşlarımıza bir müjde vermek istiyorum: Önümüzdeki dönemde milletimize sunacağımız seçim beyannamemizin haricinde, yurt dışındaki vatandaşlarımıza yönelik ayrı bir seçim beyannamesi daha hazırlayacağız.

YURT DIŞINDA YAŞAYAN VATANDAŞLARIMIZIN ELİNDEN ALDIĞI HAKLARI VATANDAŞLARIMIZA GERİ İADE EDECEĞİZ: Bugün buradan sizlerle bu beyannamede yer alacak başlıkların bir kısmını paylaşmak istiyorum. İYİ Parti iktidarında, yurt dışındaki vatandaşlarımıza hizmet eden kurumlar arasındaki koordinasyonun sağlanmasıyla ilgili bir altyapı çalışmasını ivedilikle başlatıp Türk Dünyası Bakanlığı haricinde, gerekli görüldüğü takdirde Yurt Dışı Türkler Bakanlığı’nın oluşturulmasını ya da mevcut bir bakanlığın bu bağlamda genişletilmesini sağlayacağız. AK Parti’nin son 4 yılda yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın elinden aldığı hakları vatandaşlarımıza geri iade edeceğiz. Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımız, geçmişte daha az emeklilik borçlanması bedeli ödeyip daha fazla emekli maaşı alırken maalesef bugün Türkiye’de emekli olma hakkından faydalanmak için SGK’dan BAĞKUR’a geçiş yapmak zorunda kalıyorlar. Yani daha fazla ödeyip daha düşük emeklilik maaşı almak zorunda kalıyorlar. İYİ Parti olarak biz, bu düzenlemeyi değiştirerek yurt dışı çalışma sürelerinin borçlandırılıp Türkiye’de emekli olma hakkının da tekrar SGK üzerinden gerçekleşmesini sağlayacağız. Devletlerarası sosyal güvenlik anlaşmalarının güncellenmesini ve bu bağlamda Yurt Dışı Provizyon Aktivasyon Sağlık Sistemi uygulamasındaki sıkıntıların giderilerek özellikle Almanya´daki vatandaşlarımızın izinleri süresince bütün sağlık hizmetlerinden faydalanabilmelerini sağlayacağız.

İYİ Parti iktidarında, sivil toplum kuruluşlarının üzerindeki siyasi baskıyı ortadan kaldıracak ayrımcılıkla mücadele ve eşit vatandaşlık hakkı için vatandaşlarımıza gerekli kurumsal desteğin verilmesini sağlayacağız. Özellikle STK´lar ve vatandaşlarımızla doğrudan iş birliği yaparak kurumsal çalışmaları güçlendireceğiz. Yurt dışında, özellikle de Avrupa’da yaşayan gençlerimizin ülkemiz ile olan bağlarını entelektüel düzeyde koruyabilmeleri için gerek dil eğitiminde gerekse de akademik çalışmalar bağlamında başta Türk Alman Üniversitesi olmak üzere eğitim kurumlarımızı çeşitlendireceğiz. Tüm bunların haricindeyse İYİ Parti iktidarında, Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem içerisinde yurt dışının ayrı bir seçim bölgesi olmasını sağlayacağız. Nerede bir Türk varsa orada doğan güneşi selamlamak için çıktığımız bu kutlu yolda amacımız bir, kalplerimiz bir, inancımız bir. Göz göze olamasak da gönüllerimiz bir. Gölgesinde serinlediğimiz bayrağımız bir. Bereketli topraklarımız, cennet vatanımız bir. Hiç şüpheniz olmasın; tüm bu sorunları el ele, omuz omuza vererek çözeceğiz. Ne anavatanda ne de yurt dışında insanlarımızın başını öne eğmeye çalışanlara asla müsaade etmeyeceğiz. Atatürk’ümüzün de söylediği gibi; ‘Yüksel Türk! Senin için yüksekliğin hududu yoktur. İşte parola budur.’

TÜRKİYE CUMHURİYETİ, YENİ ASRINDA TARİH Mİ YAZACAK, YOKSA TARİH Mİ OLACAK: Türkiye Cumhuriyeti, yeni asrında yola demokrasiden korkan, fikirlerden korkan, millet iradesinden korkan otoriterleşmiş bir iktidar ile mi devam edecek? Yoksa modernleşme yolculuğuna; demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü, kuvvetler ayrılığını, denetimi, şeffaflığı ve hesap verilebilirliği içselleştirmiş bir iktidar ile güçlenerek mi devam edecek? Türkiye Cumhuriyeti, yeni asrında, imzaladığı sözleşmelere rağmen AİHM kararlarını uygulamayan, iç hukukta Anayasa Mahkemesi’nin kararlarını tanımayan, yargıyı da siyasetine sopa yapan vesayetçi bir iktidar ile demokrasi liginde küme mi düşecek? Yoksa tam ve kâmil bir demokrasiyle, anayasal bir hukuk düzeniyle, yaratıcı ve sürdürülebilir bir kalkınma hamlesiyle hak ettiği seviyelere mi yükselecek? Türkiye Cumhuriyeti, yeni asrında tarih mi yazacak, yoksa tarih mi olacak? Milletçe cevabını vermemiz gereken temel soru işte budur.

Bu yoldaki en önemli adımlarımızdan biri de Avrupa Birliği ile yürüttüğümüz ilişkiler olacak. Çünkü bizim için Türkiye’nin Avrupa Birliği ile yürüttüğü ilişkiler, bir küresel rekabet gücü meselesidir. Dolayısıyla bu ilişkiler, Türkiye için Cumhuriyet değerlerimizin yaşatılması, demokrasi standartlarının yükseltilmesi, milli güvenliğimizin korunması, ekonomik refahımızın ve sosyal ilerlemenin sağlanması meselesidir. İşte bu sebeplerle İYİ Parti iktidarında, Avrupa Birliği’yle olan ilişkilerimizi memleketimizin geleceğine odaklı, milli menfaatlerimize odaklı, milletimizin taleplerine odaklı bir dış politika ekseninde geliştireceğiz. Bu doğrultuda temel önceliğimiz, ülkemizin başta Avrupa Birliği olmak üzere ortak değer ve menfaatler çerçevesinde şekillenen mevcut ittifaklarını koruyup geliştirmek ve bu ölçütler üzerinden şekillenen daha kalıcı ve sahici ittifaklara dahil olmasını sağlamak olacak. Çünkü bugünün dünyasında ülkelerin gücü, ittifak yapabilme yetenekleri ile ölçülüyor. Ülkelerin uluslararası alanda karşılaştıkları risk ve maliyetleri azaltan, devletlerin itibarını ve caydırıcılıklarını artıran ittifaklar, artık birer diplomatik araç olarak kullanıyor. İşte o nedenle biz de Türkiye’nin AK Parti döneminde zafiyete uğratılan bu stratejik özelliğini güçlendireceğiz. Elbette bu hedefin, iç politikaya dair yansımaları da olacak.

UNUTULMASIN Kİ AVRUPA’DA DÜŞMANIMIZ OLDUĞU KADAR DOSTLARIMIZ DA VAR: Hukukun üstünlüğünü tesis etmek, temel özgürlükleri kalıcı hale getirmek, insan haklarını, evrensel standartlara kavuşturmak ve sonuçta gelişmiş bir demokrasi kültürünü ülkemizde yaşatmak en önemli önceliklerimiz olacak. Ve biz biliyoruz ki Türkiye’yi uluslararası alanda güçlendirip hak ettiği seviyeye taşımak, bu değerleri yansıtan reformlar ile mümkün olabilir. Geçmişte hem Avrupa Birliği ülkeleri hem de AK Parti iktidarları bu ilişkilerde yalpaladı. Çok önemli hatalar yapıldı. Bu durum da sadece Avrupa’daki Türkiye karşıtlarına ve Türkiye’deki Cumhuriyet, demokrasi ve birlik karşıtı eğilimlere yaradı. Elbette Avrupa Birliği hedefi önündeki tek engel, Türkiye’nin demokrasiden uzaklaşması değil. Türkiye’ye karşı yapılan haksızlıkları da unutmuş değiliz. Avrupa ülkelerinin Türkiye’ye karşı adil ve objektif davranmadığı gerçeğini asla görmezden gelemeyiz. Türklere düşman liderlerin ve lobilerin var olduğu gerçeğini asla yadsıyamayız. Bunlar, geçmişte olduğu gibi gelecekte de Türkiye’nin karşısında yer almaya, teröre destek çıkmaya, ülkemize tuzaklar kurmaya devam edecek. Ama unutulmasın ki Avrupa’da düşmanımız olduğu kadar dostlarımız da var.

Biz, Türkiye’nin, batı ve doğu arasında uyumu sağlayacak en önemli denge olacağına inanıyoruz. Ancak maalesef bugünkü iktidar, Türkiye’yi bu özgün ve stratejik konumundan tamamıyla uzaklaştırdı. Son 20 yılda yaşadıklarımızın tecrübesiyle sabittir ki Sayın Erdoğan ve arkadaşları tarafından beceriksizce yönetilen bir ülkenin Avrupa Birliği üyesi olması mümkün değil. Çünkü Cumhuriyet değerlerimizden hazzetmeyen, demokrasiye inanmayan, kurumlarımızın bağımsızlığına saygı duymayan, temel özgürlükleri sürekli aşındıran ucube bir yönetim anlayışının AB ile ilişkilerimizi ilerletmesi mümkün değil. Hatta bırakın ilişkileri ilerletmeyi, bu liyakatsiz ekip, AB ile ilişkilerimizde ülkemizin haklarını ve milletimizin çıkarlarını korumaktan bile aciz. Nitekim bunun en yakıcı örneğini sığınmacılar konusunda yaşadık. Yaşamaya da devam ediyoruz.

SIĞINMACILAR KONUSUNDA AVRUPA ÜLKELERİNİN TAKINDIĞI TAVIR SÜRDÜRÜLEBİLİR DEĞİLDİR: Sığınmacılar konusunda Avrupa ülkelerinin takındığı tavır, sürdürülebilir değildir. AB ülkeleri ile mutabakata varıp bu adaletsiz bakışı düzelteceğiz. Geri gönderme anlaşmasını da gerekirse yeniden gözden geçireceğiz. Hâlbuki Avrupa Birliği ile ilişkiler, ülkemiz için her zaman tüm iktidarların sürdürdüğü stratejik bir devlet politikası oldu. Hatta AK Parti de iktidarının ilk yıllarında bu devlet politikasını sürdürmeye çalıştı. Ancak hemen her konuda olduğu gibi bu konuda da çırak çıkmayı başardılar. Çünkü Sayın Erdoğan ve iktidarları, Türkiye için hukuki ve demokratik adımları içeren Avrupa Birliği normlarını kişisel hesapları için kullandılar. Vesayeti yıkma bahanesiyle sığındıkları standartları, vesayetin kendisine dönüştükleri an bir kenara attılar. Yani aslında Avrupa Birliği’ni, memleketi parti devletine çevirme emellerinin üzerini örtecek bir süs perdesi yaptılar. Nitekim bu emellerinin bir neticesi olan partili cumhurbaşkanlığı sisteminin sonuçlarını bugün hep birlikte yaşıyoruz.

TÜRKİYE’NİN POTANSİYELİNİ HAYATA GEÇİRMESİNDEKİ EN BÜYÜK ENGELİN BU UCUBE SİSTEM OLDUĞUNU HEP BİRLİKTE GÖRÜYORUZ: Türkiye’nin potansiyelini hayata geçirmesindeki en büyük engelin bu ucube sistem olduğunu hep birlikte görüyoruz. Geçtiğimiz 5 yılda ekonomideki tahribatı, adaletteki yozlaşmayı, dış politikadaki tutarsızlığı hep birlikte, her alanda hissediyoruz. İşte o nedenle biz, inatla ve ısrarla ‘Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’ diyoruz. Çünkü Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’le birlikte, Türkiye’yi şahsım devletinden kurtarıp hukuk devletine dönüştürecek, yargıyı da siyasetin gölgesinden çekip çıkartacağız. Çünkü Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’le birlikte, kuvvetler ayrılığını yeniden tesis edecek, kurumlarımızı şeffaf ve denetlenebilir hâle getireceğiz. Çünkü Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’le birlikte, medyayı devleti denetleyen 4’üncü kuvvet olarak kabul edecek, özgürce çalışması için anayasal güvence sağlayacağız. Çünkü Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’le birlikte, hırsızlara madalya yerine kelepçe takacağız. Suç şebekelerini çökertecek, ekonomimizi kara para tüccarlarından ayıklayıp ülkemizi ‘Gri Liste’ utancından kurtaracağız. Çünkü Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’le birlikte, kanunlarımızı Evrensel İnsan Hakları Sözleşmesi’ne göre kurgulayacak, hak ve özgürlük gasplarına son vereceğiz. Türkiye, birileri dayatıyor diye çağdaş ve Avrupalı değildir. Türkiye, Avrupa’nın ta kendisidir. Buradan açıkça ilan ediyoruz. Önümüzdeki seçimlerde Türkiye’nin bir kabile devleti olmadığını, Türklerin istibdada asla boyun eğmeyeceğini ve Türkiye’nin dünyadaki haklı yerini yeniden aldığını tüm dünyaya ilan edeceğiz.”

Kaynak: anka