İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, “Millet İttifakı, millete rağmen değil; milletle beraber yol yürüyecektir. Yani muhalefetin istikametini milletimiz çizecektir.... Bu mücadele batılın karşısında, hakkın mücadelesidir. Bu mücadele haramın karşısında, helalin mücadelesidir. Bu mücadele zulmün karşısında istiklalin mücadelesidir. Bu mücadele istibdattın karşısında, hürriyetin mücadelesidir. Ve bu kutlu mücadele hiçbir kaprise, hiçbir inada kurban edilemez. Hiçbir şahsi hırsa, hiçbir koltuk hesabına feda edilemez. Milletin iradesi dışında hiçbir iradeye boyun eğmez. Biz; Millet İttifakı’nı ferasetle, feragatle, fedakarlıkla kurduk. İstibdat zincirlerini kırmak, umudu yaşatmak için kurduk. Türkiye’ye hak ettiği istikbali sunmak için kurduk. Kimse merak etmesin; kazanana kadar da buradayız, hiçbir yere gitmiyoruz” dedi.

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, bugün TBMM grup toplantısında konuştu. Akşener, özetle şunları söyledi:

“MİLLETİN ADAMIYIM’ DİYE BÖBÜRLENİP MİLLETİN CANINA KASTEDİLİRKEN SUSAMAZSIN”

“Geçen hafta söylemiştim: ‘14 Mayıs’a kadar her konuşmamda; Sayın Erdoğan’a aynı soruyu soracağım’ demiştim. Sayın Erdoğan, 38 yaşındaki genç bir akademisyene, Ülkü Ocakları Eski Genel Başkanı’na, Ankara’nın göbeğinde kim suikast düzenledi? Banuçiçek’in ve Bengisu’nun babasına, Sinan Ateş’e, kim kıydı? Katiller nerede saklanıyor? Saklanmalarına kim izin veriyor? Yargı sürecini kimler baltalıyor? Bu sorulara cevap vermeden, o koltukta rahat oturamazsın. Oturtmayacağım.

Devletin içinde mafyalar, çeteler, uyuşturucu satıcıları kol gezerken; ‘Cumhurbaşkanıyım’ diye ortalıkta gezemezsin. Gezdirmeyeceğim. Banuçiçek’in babasız geçen ilk doğum gününde gece başını yastığa koyup rahat rahat uyuyamazsın. Beni iyi dinle Sayın Erdoğan: Vicdana sığmayanı Türkiye’ye sığdıramazsın. Hiçbir haksızlığa boyun eğmeyenleri ne yaparsan yap susturamazsın. ‘Milletin adamıyım’ diye böbürlenip milletin canına kastedilirken, susamazsın.

“SEÇİMİNİ YAP YA SİNAN ATEŞ’İN KANINI YERDE BIRAKACAKSIN YA DA HESABINI SORACAKSIN”

Bu millet sana ne istediysen verdi. Sense gittin ucube bir sistemi başımıza bela ettin. ‘Ayağımda pranga var’ dedin. ‘Tüm yetkiler benim olsun’ dedin. ‘Tek söz sahibi ben olayım’ dedin. Madem öyle, madem prangalarından sıyrıldın; o zaman söyle bakalım: Sinan Ateş’in katilleri nerede? Madem öyle, madem tek söz sahibi sensin o zaman söyle bakalım: katilleri kim saklıyor? Madem öyle, madem tüm yetkinin sahibi sensin o zaman söyle bakalım: adalet neden yerini bulmuyor? Sayın Erdoğan bu alçakları bulmak, senin vazifendir. Emniyetin ve yargının işini yapmasına engel olanları bulmak senin sorumluluğundur. Adaletin yerini bulmasını sağlamak senin boynunun borcudur. Aksi takdirde bu kan senin de eline bulaşır. Bu vebal senin de yakana yapışır. Bu göz yaşları seni de bulur. Can almayı kendilerine hak gören alçaklar bu ülkede elini kolunu sallayarak dolaşamaz. Çünkü devlet katilleri koruyup kollama yeri değildir. Çünkü devlet cinayeti örtbas etme yeri değildir. Çünkü devlet milletin vicdanını yaralama yeri değildir. Şimdiye kadar sustun, duymazdan geldin, görmezden geldin. Artık senin üstüne düşen bir seçim yapmaktır. Ya bu şehir eşkıyalarını görmezden gelmeye devam edeceksin; ya da bu işin sonuna kadar gideceksin.

Seçimini yap. Ya Sinan Ateş’in kanını yerde bırakacaksın ya da hesabını soracaksın. Seçimini yap. Ya makamının hakkını verip bu alçaklığın karşısında dik duracaksın ya da katillerin, alçakların karşısında boyun eğeceksin seçimini yap, Sayın Erdoğan. Ben bir anne olarak, bir babaanne olarak, 27 yıldır aktif politika yapan bir siyasetçi olarak böyle alçak bir suikasta sessiz kalamam, kalmayacağım. Gerçek katiller gün yüzüne çıkana kadar bu kürsüden, acizliğini yüzüne vurmaya devam edeceğim. Yer delinse de gök yıkılsa da vicdanları titremeyenlere inat, ‘Sinan Ateş’in katilleri nerede?’ diye sormaya devam edeceğim.

Biz, İYİ Parti olarak; tüm susanlara inat, hakikatin sesini duyurmaktan vazgeçmeyeceğiz. Zorbalığa inat; adaleti, hakkı, hukuku çiğnetmeyeceğiz. Vicdanları kör, yürekleri topal, kalpleri sağır olanlara inat; çarpık düzeni, biz değiştireceğiz. Ant olsun, şart olsun; ocaklara bir daha böyle ateşler düşmesin diye, Sinan Ateş’ler bir daha katledilmesin diye, evlatlar babasız kalmasın; devlet milletinden kopmasın diye yılmadan mücadeleye devam edeceğiz.  

“BİZİM ÇÖZÜMLERİMİZ PROJELERİMİZ MİRÎ MALDIR ALSINLAR UYGULASINLAR”

EYT Kanun Teklifi, Yüce Meclisimize sunuldu. Biz en başından beri EYT’li kardeşlerimizin sorununun çözümüne bir sosyal yardım olarak değil, bir hak kaybının giderilmesi ve nesiller arası adaletin sağlanması olarak baktık. Bununla birlikte sosyal güvenlik dengesine olan etkisini de göz ardı etmedik. Ne var ki, AK Parti iktidarı vatandaşın faydasına olan her meselede olduğu gibi bunu da bir lütuf gibi sunmaktan geri durmadı.

Tarih 24 Ekim 2018, İYİ Parti Grubu olarak EYT’li kardeşlerimizin sesini duyduk ve meselenin araştırılması için Meclis’te bir önerge verdik. Yetinmedik EYT’li kardeşlerimizle birlikte çalışıp, sürdürülebilir bir çözüm planını beraber ortaya koyduk. Bu kürsüden de tüm Türkiye’ye duyurduk. Hatta EYT çözüm planımızın yıllık maliyeti geçmediğimiz köprüler, kullanmadığımız yollar, gitmediğimiz hastaneler, binmediğimiz uçaklar; ve yandaşlara ödenen hazine garantilerinin yıllık yükünden daha azdı. Önergemiz AK Parti ve MHP oylarıyla reddedildi. Çözüm planımız duymazdan gelindi. Ama nedense birden EYT’li kardeşlerimiz için ‘çift dikiş’ diyenler, ‘seçim kaybetsem bile yapmam’ diyenler; ‘zaten yapacaktık, zamanının gelmesini bekliyorduk’ demeye başladılar. Olsun, hep söylüyorum; bizim çözümlerimiz projelerimiz mirî maldır. Alsınlar uygulasınlar.

“HEMEN HER KONUDA OLDUĞU GİBİ EYT KONUSUNDA DA YARIM YAMALAK İŞ YAPTILAR”

Biz, milletimizin yararına olan her projemizin hayata geçirilmesinden ancak memnuniyet duyarız. Yeter ki, doğru düzgün uygulasınlar ama gelin görün ki eskiler, ‘Gönülsüz yenen aş ya karın ağrıtır ya baş’ demişler. Hemen her konuda olduğu gibi EYT konusunda da yarım yamalak iş yaptılar. Yeni mağdurlar meydana getirmekten çekinmediler. Mevcut kanun teklifinde 1999 yılında yürürlüğe giren yasanın zorunlu kıldığı yaş sınırı kaldırılıyor. Ancak bu sefer de aynı yasanın artırdığı prim ödeme gün sayısı değiştirilmiyor. Oysa iktidar yaptığı kafa karıştırıcı açıklamalarla insanımızı bunun tersine inandırdı. Ve gelinen noktada EYT’li kardeşlerimiz şimdi de prime takıldılar. Buradan iktidara seslenmek istiyorum: Net bir şekilde bilgilendirmediğiniz için, vatandaşlarımız borçlanma hakkından faydalanmak adına arabasını sattı, kredi çekti, para yatırdı. Şimdi onlara, ‘Prim ödeme gün sayınız yetmiyor’ diyorsunuz. Biz boşuna, ‘Devlete ciddiyet yakışır’, ‘Devlete liyakat yakışır” demiyoruz. Madem bizim çağrımız ve mücadelemizle harekete geçtiniz bari çözüm önerimizi de bütünüyle alsaydınız. Madem giderayak, seçim için de olsa milletin yararına bir iş yapacaktınız bari onu da doğru düzgün yapsaydınız.

Nitekim bu meseleden etkilenen bir başka kesim de sayıları milyonu bulan staj ve çıraklık mağdurlarımız. Onların sorunlarının da bu kanun teklifiyle çözülmesini bekliyorduk. Ama sizin, bir şeyi bin defa söylemeden yapmamak gibi bir garip huyunuz var. Yazıktır, günahtır. Bu insanların haklarını niye vermiyorsunuz? Bu konu için de önerge verdik. İYİ Parti olarak ‘Mağdur kardeşlerimizin çıraklığa ve staja başladıkları tarih uzun vadeli sigorta başlangıcı olarak sayılsın’ dedik. ‘Hak ve adalet bunu gerektiriyor’ dedik. Seçime kadar gerekeni yaptılar, yaptılar. Yapmazlarsa, kimse merak etmesin 14 Mayıs’tan sonra biz geliyoruz.

İYİ Parti iktidarında, emeklilik sistemini tümüyle ele alacağız. Adil bir sistemi tüm emekçilerimizle buluşturacağız. Emin olun çok az kaldı.

“SÖZDE VİZYON, ÖZDE ATMASYON OLAN AÇIKLAMASINI YAPTIĞINDA DOLAR KURU 1 LİRA 75 KURUŞTU”

Sayın Erdoğan; bundan tam 11 yıl önce 2023 vizyonunu açıklamıştı. Sözde vizyon, özde atmasyon olan açıklamasını yaptığında dolar kuru 1 lira 75 kuruştu. Bugün nihayet o vizyonu gerçekleşeceği söylenen 2023 yılına girdik ve dolar 18 lira 81 kuruş. Sadece bu durum bile aslında her şeyi anlatıyor. Geçtim vizyonu büyük bir çapsızlığın ibretlik eseri tüm görkemiyle karşımızda duruyor. Mesela 2012’de, Sayın Erdoğan demişti ki; ‘Siyasete katılma ve siyaset yapma hakkına getirilen yasaklar ortadan kaldırılacak.’ Ancak gelin görün ki 2023’te ahmaklığa, ‘ahmaklık’ demek bile siyasi yasak sebebi oldu. Mesela demişti ki, ‘İşsizliği yüzde 5’e çekeceğiz.’ Ancak gelin görün ki 2023’te bu da yalan oldu. İş aramaktan umudunu kesenleri bile işsiz saymayan TÜİK’in makyajlı rakamlarına rağmen hedefi tutturmayı geçtim, işsizliği katladılar. Mesela demişti ki, ‘Dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına gireceğiz.’ 2023’e geldiğimizde bırakın yükselmeyi yerimizi bile koruyamadık. 2012’de dünyanın 17’nci ekonomisiydik; 2023’te, 20’nci ekonomisi olduk. Mesela Sayın Erdoğan demişti ki, ‘Ar-Ge harcamalarında dünyada 1’inci lige çıkacağız’ Peki, 2023’te ne oldu? Ar-Ge’de amatör kümeye düştük. E, futbolculuk var ya o dilden söylüyoruz.

Ancak hakkını yemeyelim. Mesela yolsuzlukta 1’inci lige çıktık, süper lige doğru gidiyoruz. İsrafta 1’inci lige çıktık, süper lige doğru gidiyoruz. Hatta enflasyonda dünya şampiyonluğuna oynuyoruz. Mesela yine 2012’de demişti ki, ‘Türkiye teknoloji ihraç eden ülke olacak.’ 2023’te ise bu fevkalade parlak arkadaşımız herhalde kendi vizyonunu yanlış anlamış olacak. Türkiye maalesef teknoloji ihraç eden değil, teknoloji ithal eden bir ülke oldu.

“14 MAYIS’TA BİZ DE BEŞTEPE’DEKİ MÜDÜRÜ KOVACAĞIZ”

Sayın Erdoğan’ın yine bir seçim döneminde 2023 vizyonu diye şişirdiği boş vaatleri her zamanki gibi yine baştan sona yalan oldu. Bir şirket müdürü düşünün, şirketi büyüteceğini söylesin ama şirketi küçültsün. ‘Kâr rekoru kıracağım’ desin ama zarar rekoru kırsın. Şirket zarar ederken borçlanıp uçak alsın. İşleri eşe dosta paslayıp şirketin kasasını boşaltsın. Çalışanlara maaş ödeyemezken lüks ofisinde tüm gün ense yapsın. Sizce bu müdüre ne yaparlar? Kovarlar değil mi? İşte 14 Mayıs’ta biz de Beştepe’deki müdürü kovacağız.

“ŞUNUN ŞURASINDA 102 GÜN KALDI”

Yaptıklarının hesabını milletimizle birlikte sandıkta soracağız. Şunun şurasında 102 gün kaldı. 102 gün sonra bu vizyonsuzluktan bu beceriksizlikten bu vasatlıktan kurtulacağız. Hiç merak etmeyin o sene bu sene.

102 gün sonra iktidar değişecek ama sanayi ve teknoloji alanında her geçen gün geriye giden bir Türkiye gerçeğiyle maalesef karşı karşıyayız. Elimizdeki veriler rakiplerimizin ve dünyanın gerisinde kaldığımızı gösteriyor. Dünya Bankası verilerine göre 2014-2019 döneminde çalışan başına sanayi katma değerimiz her yıl ortalama yüzde 2,1 artmış. Ama aynı artış dünyada ortalama yüzde 2,4, kendi gelir grubumuzda ise ortalama yüzde 5,3 olmuş. 2011-2021 döneminde ise toplam faktör verimliliği artışının büyümemize katkısı yüzde 12 olmuş. Oysa bu oran Romanya’da yüzde 50, Bulgaristan’da yüzde 45, Polonya’daysa yüzde 27 olarak gerçekleşmiş. Peki, gelişmiş ülkelerle, gelişmekte olan ülkeler arasındaki verimlilik farklarının nedeni nedir, biliyor musunuz? Büyük bir oranda teknolojik gelişmelere uyum sağlayamamak. Kaç yıldır, ‘Sanayi 4.0’da öne çıkacağız’ diyorlar. Peki, bu dönüşümün kolaylaştırıcı faktörü olan internet hızı ve altyapısında ne durumdayız? Uluslararası verilere göre sabit internet hızında Aralık 2022 itibariyle 178 ülke arasında 106’ncı sırada yer alıyoruz. Rakip ülkeleri geçtim gelişmişlik abidesi Nikaragua ve Ruanda’da bile internet bizden hızlı. İşte size AK Parti iktidarının, ‘Sanayi 4.0’ hamlesi.

“SIÇRAMAYI YAPABİLMEK İÇİN İŞİNİN EHLİ ALANINDA UZMAN KADROLARLA ÇALIŞMAK GEREKİYOR”

Dünya Bankası verilerine göre dünyadaki toplam ihracatın yüzde 20’si yüksek teknolojili ürünlerde gerçekleşiyor. Bizdeyse bu oran 2007 yılında yüzde 2,1 iken 2021’de yüzde 3,3 oldu. Şimdi elbette, ‘Burada büyük başarı var’ diyecek AK Partili havuz yorumcuları olabilir ama maalesef işin aslı pek de öyle değil. Çünkü aynı dönemde bu oran Romanya’da yüzde 4,4’ten yüzde 11 buçuğa, Polonya’da yüzde 3,8’den yüzde 9,4’e, Çekya’da ise yüzde 15,2’den yüzde 20,3’e çıkmış. Yani üretimlerinde esaslı bir teknolojik dönüşüm yaşayan ülkeler ileriye doğru bir sıçrama yaparken, AK Parti’nin kendisine vizyoner yönetim anlayışıysa bizi yarı yolda bırakmış. Peki bu duruma şaşırıyor muyuz? Maalesef şaşırmıyoruz. Çünkü bu sıçramayı yapabilmek için işinin ehli, alanında uzman kadrolarla çalışmak gerekiyor. Ama biliyorsunuz ki bizde böyle kadrolar yok. Onun yerine Bay Kriz ve Nebati Bakan ikilisi gibi bir realite var.

“TÜRKİYE’NİN ÖNÜNDE TEK BİR ENGELİMİZ VAR. BAY KRİZ VE BECERİKSİZLİĞİYLE ARTIK GLOBAL BİR MARKA HALİNE GELEN EKİBİ”

Dünyanın en güzel coğrafyasında yaşıyoruz. Dünyanın en bereketli topraklarında yaşıyoruz. İmkânları ve kaynakları olan zengin bir ülkeyiz. Çok büyük potansiyeli olan güçlü bir ülkeyiz. Emin olun Türkiye’nin çözülemeyecek hiçbir sorunu yok. Zengin, mutlu ve huzurlu bir Türkiye’nin önünde tek bir engelimiz var. Bay Kriz ve beceriksizliğiyle artık global bir marka haline gelen ekibi. Nitekim bu yıldızlar karmasının liyakatli yönetiminde rekabet endeksinde 36 OECD ülkesi arasında sonuncu sıradayız. Yüksek teknoloji ürünlerinin ihracatında dünyada 38’inci sıradayız. Küresel piyasalarda yüksek teknoloji ürünlerinin oluşturduğu pazar son 20 yılda toplam pazarın yüzde 35’ine ulaşarak 15 trilyon dolara yükseldi.

Ülkemizde ise yüksek teknoloji ürünlerinin ihracattaki payı yüzde 3 seviyesinde kaldı. Yani bu oranla Malezya, Polonya, Meksika, Peru gibi ülkelerin bile gerisinde kaldık. Türkiye’nin 15 trilyon dolarlık bu devasa pazarın dışında kalması tamamen Bay Kriz’in eseridir. Bu pazardan yüzde 1 pay alabilseydik bugün dış ticaret fazlası veren, zengin, müreffeh bir Türkiye’de yaşıyorduk. Türkiye bu pazardan önemli bir pay almak için ihtiyacı olan her şeye sahipti. Ama ne yazık ki Bay Kriz ve iktidarının vizyonsuzluğu Türkiye’ye 20 yıl kaybettirdi. Mesela Polonya kaynaklarını yüksek teknoloji üretmek için kullanırken, Bay Kriz yandaşlarının cebini doldurmak için kullandı. Mesela Güney Kore yüksek teknoloji üreten üniversitelere araştırma merkezlerine yatırım yaparken, Bay Kriz yandaşlarıyla rant projeleri kovalama derdindeydi. Mesela Hollanda tarım teknolojilerine yatırım yaparken, Bay Kriz yurt dışından et ve buğday ithal etmekle meşguldü. Türkiye teknoloji yarışında her gün daha da geriye düşerken, Bay Kriz tarihi eşeleyip geçmiş kavgaları körüklemenin peşindeydi. İşte bu ibretlik vizyonsuzluğun sonucunu bugün hepimiz çekiyoruz.

“BUGÜN 600 MİLYAR DOLARLIK YARI İLETKEN PAZARINDAN TÜRKİYE’NİN ALDIĞI PAY, SIFIR”

Bugün 600 milyar dolarlık yarı iletken pazarından Türkiye’nin aldığı pay, sıfır. 150 milyar dolarlık led panel pazarından Türkiye’nin aldığı pay sıfır. 8 trilyon dolarlık bilişim sektöründen Türkiye’nin aldığı pay binde birin altında. 120 milyar dolarlık pil endüstrisinden Türkiye’nin aldığı pay sıfıra yakın. Türkiye’nin katma değeri olmayan ürünler satarak zenginleşme şansı yok. Bu bir gerçek. Yabancılara konut satarak zenginleşemeyiz. Fason tekstil üretimi ile zenginleşemeyiz. İthalata dayalı montaj hatları ile zenginleşemeyiz. Taklit ürünler üreterek zenginleşemeyiz. Bu topraklardan yüksek teknoloji üreten dünya markaları çıkarmadan maalesef zenginleşemeyiz. Türkiye’nin zenginleşmesi kaynaklarını, potansiyelini, harekete geçirerek mümkündür. Üreterek gencine, kadınına istihdam sağlayarak mümkündür. Yüksek teknoloji ürünleri geliştirip, ihraç ederek mümkündür. Rekabetçiliği değeri düşük Türk Lirası üzerinden değil; katma değeri yüksek bir ürün gamı üzerinden, kurgulayarak mümkündür. Sürdürülebilir bir kalkınma programını hayata geçirerek mümkündür. Türkiye’nin büyümesi, zenginleşmesi ve gelişmesi 21’inci yüzyılın değer setlerini yakalayıp, Cumhuriyet’in ikinci asrında Türkiye’de yaşatarak mümkündür.

“BUGÜN ÜLKELER SİLAHLA İŞGAL EDİLMİYOR. EKONOMİK GÜÇLE İŞGAL EDİLİYOR. İNOVASYON GÜCÜYLE İŞGAL EDİLİYOR”

Bugün ülkeler silahla işgal edilmiyor. Ekonomik güçle işgal ediliyor. İnovasyon gücüyle işgal ediliyor. Teknoloji şirketleriyle işgal ediliyor. Bunun lamı cimi yok. Yüksek teknolojide dünyayı yakalayıp, öne geçmek, Türkiye için bir egemenlik meselesidir. Ama duble yol yapmayı yüksek teknoloji zanneden liyakatsiz kadrolarla maliyetinin 10 katına köprü ihale etmeyi kalkınma zanneden Bay Kriz’le stratejik yatırımları ise seçim malzemesi olarak gören sığ bir zihniyetle Türkiye ilerleyemez. Eğer, yoksulluktan kurtulmak istiyorsak ‘Yeter söz de, huzur da, zenginlik de milletindir’ demek istiyorsak bölgemizde, dünyada, sözümüz geçsin istiyorsak bundan 20 yıl sonrasını düşünüp adımlarımızı ona göre atmak zorundayız. O nedenle siyaset düne takılı kalıp bugün de oyalanmamalıdır. Siyasetin odak noktası her daim gelecek olmalıdır. Siyasetin önceliği yapay zeka olmalıdır. Siyasetin önceliği sürdürülebilirlik, yenilenebilir enerji ve batarya teknolojileri olmalıdır. Siyasetin önceliği blok zinciri olmalıdır. Çünkü bugün bunları konuşmazsak yarın yoksulluğu, açlığı, yokluğu konuşmaya devam etmek zorunda kalırız. Bu kadar basit. Milletimizin beklentisi Türkiye’nin kalkınmasıdır. Milletimizin beklentisi Türkiye’nin özgürleşmesidir. Milletimizin beklentisi Türkiye’nin zenginleşmesidir.

Tüm politika yapıcıların farklı sektörlerin, firmaların, çalışanların yani ekosistemin tüm bileşenlerinin uyum içinde çalışmasını hedeflediğimizi söyledim. Kalkınma perspektifimizin merkezine inovasyonu ve yatay politikaları aldığımızdan bahsettim. Sektörleri ayırmak yerine her sektörde rekabetçi olmamızı ve rekabetçi kalmamızı sağlayacak yetkinlikleri geliştirmeyi amaçladığımızı vurguladım. Ayrıca geçen sene Mart ayında düzenlediğimiz Kalkınma Kongremizin, 3’üncü oturumunda sanayi ve teknolojik dönüşüm alanındaki eylem planımızın detaylarını da kamuoyuyla paylaştık. Kalkınma Politikaları Başkanımız, Ümit Özlale o günkü sunumunda sanayi ve teknolojik dönüşümle doğrudan ilgili 59 eylem ve projemizi sundu. Çünkü bizim için kalkınma demek üretim demektir, istihdam demektir. Çünkü bizim için kalkınma demek insanımızın zengin hanelerimizin mutlu, gençlerimizin umutlu olması demektir. Çünkü bizim için kalkınma demek Atatürk’ümüzün büyük vizyonunun anahtarı demektir.

“İHRACATIMIZIN 255 MİLYAR DOLARA GELMESİ SAYIN ERDOĞAN’IN SAYESİNDE DEĞİL, SAYIN ERDOĞAN’A RAĞMEN OLMUŞTUR”

Türkiye bölgesel olarak çok avantajlı bir konumda. Ancak, Sayın Erdoğan’ın ekonomideki fantastik deneyleri demokrasiden uzak siyaset anlayışı ve devlet yönetiminde vasatlığı kurumsallaştıran liyakat alerjisi kalkınmamızı engelleyen en büyük faktör olmaya maalesef devam ediyor. Bugün ihracatımızın 255 milyar dolara gelmesi Sayın Erdoğan’ın sayesinde değil, Sayın Erdoğan’a rağmen olmuştur. Yani biz 14 Mayıs’ta sadece Sayın Erdoğan’ı emekli etmeyeceğiz. Aynı zamanda özgür bir Türkiye’nin de önünü açacağız. Hukukun işlediği, adil bir Türkiye’nin de önünü açacağız. İnişli çıkışlı bir devri kapatıp, istikrarlı bir ekonominin de temellerini atacağız. Yatırımların önündeki tüm engelleri de hızla 100 gün içinde ortadan kaldıracağız. Ve Türkiye’yi bir yatırım üssüne çevireceğiz. 14 Mayıs güçlü ve zengin bir Türkiye’nin ilk adımları olacak. 14 Mayıs özgür ve demokratik bir Türkiye’nin kırılan zincirleri olacak. 14 Mayıs milletimizin evindeki, ocağındaki, gönlündeki huzurun başlangıcı olacak.

“MİLLET İTTİFAKI MİLLETE RAĞMEN DEĞİL, MİLLETLE BERABER YOL YÜRÜYECEKTİR”

Pazartesi günü 6 siyasi parti olarak Ortak Politikalar Metnimizi kamuoyuyla paylaştık. Çalışmamız yarının kalkınan, zenginleşen ve demokratikleşen Türkiye’si yolunda atacağımız adımları tariflerken aynı zamanda istibdatta karşı hürriyetin sesini savunuyor. Yandaşa karşı milletin sesini savunuyor. İsrafa, yolsuzluğa ve yandaş ekonomisine karşı refahta eşitlenen Türkiye’yi savunuyor. 1 yıldır ısrarla söylediğimiz bir şey vardı. Biz 6 siyasi parti olarak bu zamana kadar iktidarın önümüze yuvarladığı siyasi yün yumaklarıyla değil, seçimi kazandıktan sonra neler yapacağımızla ilgilendik. İşte bu çalışma da 14 Mayıs’tan sonra yapacaklarımızın somut planıdır. Sayın Erdoğan ve saz arkadaşları giderayak kendilerini dedikodularla, iftiralarla ve hamasetle oyalarken, biz milletimiz için memleketimiz için çalıştık. İnsanlarımızın mutlu geleceği için çalıştık. Yoksulluğu nasıl bitireceğimize çalıştık. Zenginliği nasıl getireceğimize çalıştık. 85 milyonun huzurla nefes alacağı bir Türkiye’yi nasıl inşa edeceğimize çalıştık. Ortak aklın ışığında sorunlarımızı konuştuk. Çözümler için hep birlikte emek verdik. Zengin, mutlu ve huzurlu bir Türkiye için milletimizin yüzünün umutla güldüğü, yarının Türkiye’si için hep birlikte hazırlandık. Ve Türkiye’nin daha önce görmediği bir ilke hep birlikte imza attık.

Millet İttifakı millete rağmen değil, milletle beraber yol yürüyecektir. Yani muhalefetin istikametini, milletimiz çizecektir. Yani ‘Milletin istiklalini yine milletin azim ve kararlılığı kurtaracaktır.’ Bu yüzden, bizler sosyal medya operasyonlarına, sözde kulis bilgileriyle yapılan yönlendirmelere, tenha köşelerden kurgulanan abluka girişimlerine kulaklarımızı tıkayıp sadece ve sadece milletimizin sesini duyacağız. Çünkü bizim yürüttüğümüz bu mücadele, pazarlık siyaseti peşinde koşanların değil, milletin selameti için sabredenlerin mücadelesidir. Bu mücadele, ‘Millet İttifakı kazanırsa, milletimiz kazanır bu da bize yeter’ diyen serdengeçtilerin mücadelesidir. Bu mücadele nefsini memleket sevgisinin önüne koymayan Türkiye sevdalılarının mücadelesidir. Bu mücadele Gezi’de sesini duyurmaya çalışanların, en ücra mahallelerde sandık başında sabahlara kadar müşahitlik yapanların, Boğaziçi Üniversitesi’nde haysiyetini korumaya çalışan akademisyenlerin mücadelesidir. Bu mücadele baskı altında nefes alamayan gençlerimizin, şiddete, açlığa ve sefalete mahkûm edilen çocuklarımızın, AK Partili olmadığı için makbul vatandaş kabul edilmeyen milyonların sürekli olarak haksızlığa uğratılan mazlumların mücadelesidir. Bu mücadele öldürülen kadınların, şiddet gören doktorlarımızın, atanamayan öğretmenlerimizin, KPSS’de hakkı yenen gençlerimizin, enflasyon altında ezilen babalarımızın, çocuğuna et yediremeyen annelerimizin mücadelesidir.

“KİMSE MERAK ETMESİN, KAZANANA KADAR DA BURADAYIZ, HİÇBİR YERE GİTMİYORUZ”

Bu mücadele batılın karşısında hakkın mücadelesidir. Bu mücadele haramın karşısında helalin mücadelesidir. Bu mücadele zulmün karşısında istiklalin mücadelesidir. Bu mücadele istibdattın karşısında hürriyetin mücadelesidir. Ve bu kutlu mücadele hiçbir kaprise, hiçbir inada kurban edilemez. Hiçbir şahsi hırsa hiçbir koltuk hesabına feda edilemez. Milletin iradesi dışında hiçbir iradeye boyun eğmez. Biz, Millet İttifakı’nı ferasetle, feragatle, fedakarlıkla kurduk. İstibdat zincirlerini kırmak, umudu yaşatmak için kurduk. Türkiye’ye hak ettiği istikbali sunmak için kurduk. Kimse merak etmesin, kazanana kadar da buradayız, hiçbir yere gitmiyoruz.”

Kaynak: anka