Enver Paşa

Asıl adı İsmail Enver olan ve İstanbul Divan yolunda doğan Enver Paşa, Manastırlı Surre Emini Ahmet Bey ile Ayşe Hanım’ın oğludur. Kendisinin Almanca olarak kaleme aldığı otobiyografisinde, 1299 yılının Muharrem ayında, Çarşamba günü saat 12’de (6 Aralık 1882), İstanbul’da eski lisan mektebinin karşısında Divanyolu’ndaki evlerinde doğduğunu belirtmiştir. Mekteb-i Harbiyye-i Şahaneyi okurken II. Abdülhamit (1876–1909) aleyhtarı propagandaların etkisinde kaldı. Erkan-ı Harb eğitimi sırasında bir defa Yıldız Sarayı’na götürülerek sorgulandıysa da hüküm giymedi. Meşrutiyetin 1908’de ilan edilmesi mücadelesinde Enver Bey, hep en önde yer aldı. Manastır dolaylarında dağa çıkarak II. Abdülhamit’e isyan bayrağını açan en kıdemli subay oldu. Bu siyasî ve askerî mücadelelerinden dolayı meşrutiyet İstanbul’da ilan edildiğinde “kahraman-ı hürriyet” unvanıyla ön plana çıktı ve bu tarihten itibaren Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyetinin askerî kanadının önde gelen isimlerinden biri oldu.

Images (6)

Enver Bey, 5 Mart 1909’da Osmanlı Devleti’nin Berlin Askerî Ataşesi olarak görevlendirildi ve çeşitli aralıklarla iki yıla aşkın bu görevde kaldı. Almanya’nın sosyal yapısındaki disiplinine hayranlığı ve kara ordusunun yenilmezliğine olan inancı, onun Berlin’deki bu askerî ataşeliği sırasında oluştu.Enver Renk 2 Site Dikey Mockup

İtalyanların Trablusgarp’a saldırmaları üzerine yurda döndü ve 3 Eylül 1911 tarihinde Selanik’te yapılan İttihat ve Terakki Cemiyeti Merkez-i Umumi toplantısında İtalyanlara karşı bir gerilla savaşı yürütülmesi fikrini savundu ve bu görüşünü diğer Cemiyet üyelerine de kabul ettirdi. Padişah ve hükümet yetkilileri ile görüştükten sonra İskenderiye’ye gitmek üzere 10 Ekim 1911’de İstanbul’dan ayrılan Enver Bey, Mısır, Bingazi ve Tobruk’ta Arap liderlerle çeşitli temaslarda bulunduktan sonra 1 Aralık 1911’de Aynülmansur’da askerî karargâhını kurdu. Trablusgarp’ta İtalyanlara karşı başarılar elde etti. Orada geçirdiği savaş yılları ününün artmasını ve yerli halk arasında tanınmasını sağladı. Özellikle Senusi Tarikatı ileri gelenleriyle yakın bağlar kurdu. Senusi tarikatı ile kurulan bu bağ, daha sonraları Türkiye Cumhuriyeti kurulurken Mustafa Kemal tarafından da değerlendirildi.Enver Pasa Ve Ataturkpng

Berlin’deki Askeri Ataşeliği döneminde Alman bürokratlar ile yakın ilişkiler kuran ve Osmanlı-Alman ilişkilerinin gelişmesi için çaba harcayan Enver Bey, Almanya’nın Balkan Savaşları esnasındaki Osmanlı politikalarından memnun kalmamıştı. Zira Balkan Savaşları esnasında ve sonrasında Almanya’nın “Osmanlı topraklarını paylaşma projelerine ortak olma politikası” takip etmesi Enver Bey’i rahatsız etmişti. Fakat Almanya’nın İstanbul Büyükelçisi Wangenheim, Enver Bey’in -yaşadığı takdirde- Osmanlı Devleti’nin geleceğinde önemli rol oynayacak bir şahsiyet olduğu düşünüyor ve onunla sıcak ilişkilerin devam etmesini Alman Dışişlerine tavsiye ediyordu. Bu nedenledir ki Berlin’deki askeri ataşeliği esnasında Enver Bey’de zaten oluşmuş olan “Alman hayranlığının” pekiştirilmesini ve onun Alman taraftarlığının devam etmesi için ilgili Alman makamları tarafından titiz bir çalışma yürütülmesini istiyordu; ancak Wanhenheim’a göre, bu çalışma Doğulu (Osmanlı) psikolojisine uygun yapılmalıydı. Bu çerçevede -zamanı geldiğinde- Enver Bey’e Alman şeref madalyası verilmesini de öneriyordu.M.kemal I.enver

Enver Bey, İttihat ve Terakki Cemiyetinin ileri gelenleriyle birlikte 23 Ocak 1913 tarihinde Babıâli Baskını’nı gerçekleştirdi. Öncü rol oynadığı bu hükümet darbesinde Kâmil Paşa’ya istifanamesini imzalattı, ardından padişahı ziyaret ederek Mahmut Şevket Paşa’nın sadarete getirilmesini sağladı. Ancak Edirne’yi kurtarmak amacıyla yapılan bu eylem sonrasında, planlamasında Enver Bey’in de görev aldığı askeri harekâtın başarısızlığı ve Edirne’nin Bulgarlara terki, İttihat ve Terakki’yi zor duruma düşürdü. Enver Bey, 12 Haziran 1913’te Mahmut Şevket Paşa’nın öldürülmesinden sonra ülke yönetimine fiilen el koyan İttihat ve Terakki içindeki askerî kadronun da lideri haline geldi. İkinci Balkan Savaşları sırasında zor durumda kalan Bulgaristan, Edirne’yi boşaltınca, 23 Temmuz 1913’te Edirne’ye giren ilk Osmanlı kuvvetlerinin başında Enver Bey’in de bulunması, onun “Edirne Kahramanı” olarak anılmasını ve ününün daha da artmasını sağladı.681671 1856859618

Büyük eleştirilere rağmen gerek kamuoyundaki yüksek itibarı gerekse İttihat ve Terakki’nin fiilî gücü sayesinde genç yaşta ve hızlı terfi sonucu, 3 Ocak 1914’te Mirliva rütbesine yükseltilen Enver Paşa, aynı tarihte Ahmet İzzet Paşa’nın yerine Harbiye Nazırı oldu. Henüz 33 yaşında genç, enerji dolu, orduda kahraman olarak bilinen bir yeteneğin Harbiye Nazırı olması, Osmanlı Devleti’nin genç entelektüellerini, Osmanlı Devleti’nin kurtuluşu konusunda ümitlendirdi ve büyük beklenti içine soktu. Onun Makedonya’da çetelere, Trablusgarp’ta İtalyanlara karşı ve 1908 Meşrutiyeti için göstermiş olduğu cesur çabaları, genç subayları adeta büyülemişti. Aralarında Şükrü Paşa gibi meşhur Paşaların da bulunduğu 280 üst rütbeli Osmanlı subayını emekli ederek orduyu gençleştirmesi, Onun cesaretinin ve organizasyon kabiliyetinin yeni örnekleriydi. Çevresi onu, nihayet “vatanı kurtarmak” için yaratılmış bir asker olarak görüyordu. O da kendisinin bu misyon için yaratıldığına inanıyor ve kendisini Napolyon ve Büyük Friedrich gibi görüyordu. Böylece onun, Birinci Dünya Savaşı’ndan önce, bir taraftan Napolyon gibi “özgürlük için savaşmak ve onu yaymak” istediğini diğer taraftan da Büyük Friedrich gibi vatanının hizmetinde olmak istediğini görmekteyiz. Onun özgür kılmak ve hizmetinde olmak istediği yer ise birinci derecede Osmanlı Devleti idi.

Indir (67)

Harbiye Nazırı olduktan hemen sonra 8 Ocak 1914 tarihinde Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Reisliği görevini de üstlenen Enver Paşa, ilk iş olarak Birinci Balkan Savaşı’nda bozguna uğrayan Osmanlı ordusunun yeniden düzenlenmesi işine girişti. II. Abdülhamit dönemine ait yaşlı paşaların tamamına yakın bir kısmı emekli edildi ve genç subaylar orduda önemli görevlere getirildi. Enver Paşa’nın bu düzenlemesi bir anlamda Türkiye Cumhuriyet’ini kurucuları olan Mustafa Kemal, Kazım Karabekir, Fevzi Çakmak, İsmet İnönü gibi genç subayların, Osmanlı ordu teşkilatında önünü açtı ve yükselmelerini sağladı.

Unnamed

Enver Paşa, Harbiye Nazırı olduğunda Osmanlı Devleti hem içeride hem de dışarıda zor günler yaşıyordu. İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin “hürriyetin ilanı” ile birlikte millî ayaklanmaların son bulacağı ve bir “Osmanlı milleti”nin oluşum sürecinin hızlanacağı yönündeki söylemi boşa çıkmış, ayrıca devletin paraya olan ihtiyacı daha da artmıştı. Bu durum Osmanlı Devleti’nin dışarıya daha fazla bağımlı hale gelmesine ve İttihatçıların başarıyı dışarıda aramalarına neden olmuştu. İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne karşı entelektüellerin gittikçe artan güvensizliğine, Cemiyet’in baskıcı bir yönetim tarzı ile karşılık vermesi, Osmanlı Devleti’ni bir dikta yönetimine sürüklemişti.

Licensed Image (5)

İstanbul’daki Alman büyükelçiliğinde görevli Mutius’a göre, hırslı, atak ve genç Enver Paşa’nın Osmanlı Devleti’nin bu döneminde Harbiye Nazırı olması “Türkiye’nin kaderinde kritik bir dönüm noktası” olarak algılanmalıydı. Goltz Paşa’ya göre ise, Enver Paşa’nın 33 yaşında Osmanlı Harbiye Nazırı olması, Alman siyasi ve askeri çevreleri için bir “yeni yıl sürprizi” olmuştu. Alman askerî çevreleri Enver Paşa’yı Berlin’deki Askeri Ataşeliği görevinden beri şık, kibar ve iyi bir kurmay subay olarak tanıyorlardı. Yine Goltz Paşa’ya göre, Enver Paşa’nın Trablusgarp’taki başarıları ve Balkan Savaşlarındaki çalışmaları, onun “sıra dışı bir kişiliği olduğunu” göstermişti.

Enver Paşa’nın Harbiye Nazırlığı’na atanması Rusya’da infial derecesine varan sert tepkilere neden olmuştur. Zira Enver Paşa, Osmanlı Devleti’nin Rusya’ya yakınlaşması gerekliliğini savunan düşüncelerin karşısında yer alıyordu. Rus Hariciye Nazırı Sazanov, Enver Paşa’yı “katil” olarak adlandırmış ve onun Harbiye Nazırı olmasıyla birlikte Osmanlı Devleti’nin baskıcı bir yönetime doğru gideceğini belirtmiştir. Osmanlı Ordusunda çok sayıda üst düzey subayın emekliye sevk edilmesini büyük bir tehlike olarak gören Sazanov, yeni bir ihtilalin ön hazırlıklarının yapıldığı inancında olduğunu da belirtmiştir. Rus Çarı Nikolaus da, Sazanov ile aynı düşünceleri paylaştığını beyan etmiştir.

Enver Pasa

Enver Paşa, 5 Mart 1914 tarihinde Sultan Abdülmecid’in torunu ve Şehzade Süleyman Efendi’nin kızı Naciye Sultan ile evlenerek Osmanlı sarayına damat olmuştur. Bu tarihten sonra Enver Paşa, Osmanlı hanedanına daha yakın bir duruş sergileyecektir.

C31524Eaa0A28101D888Ffde90D8D7C2

Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı-Alman ittifakının imzalanmasının (2 Ağustos 1914) Enver Paşa’nın “Almanya hayranlığının” bir sonucu olduğunu söylemek doğru değildir. Enver Paşa’nın, Alman kara ordusunun “yenilmezliğine” olan inancı doğrudur; ancak Osmanlının çıkarlarına uygun olmayan hiçbir girişimin içinde yer almadığını söylemek mümkündür. Enver Paşa, Osmanlı çıkarları Almanya tarafında yer almayı gerektirdiği zaman, Alman taraftarı olmuş ve Almanlarla birlikte hareket etmiştir.

Osmanlı Devleti Birinci Dünya Savaşı’na fiilen girdikten hemen sonra Harbiye Nazırı Enver Paşa’yı aynı zamanda Osmanlı III. Ordu Komutanı olarak Sarıkamış Kuşatma Harekâtını bizzat yürütürken görmekteyiz. Enver Paşa kuşatma planını uygulamak için 22 Aralık 1914’de başlattığı taarruz, Birinci Dünya Harbi’nin en acı sayfalarından birini oluşturur. Enver Paşa’nın bizzat kendisinin de belirttiği gibi burada ordu sadece düşmana karşı değil “havanın ve yerin” gösterdiği muhalefete karşı da mücadele etmek zorunda kalmıştır. Asker çoğu zaman yolu olmayan, ya da bir-bir buçuk metreye varan karla kaplı olan, geçit vermeyen 3500 metre yüksekliğindeki dağ yollarını aşmak zorunda kalmıştır. Öyle ki 19 Aralık ile 10 Ocak tarihleri arasında bölgedeki ortalama hava sıcaklığı -20 ile -25 dereceye kadar düşmüştü. Enver Paşa’nın kendi karargâhı bile 25 Aralık ile 2 Ocak tarihleri arasını çadırsız geçirmek zorunda kalmış ve bazı karargâh subaylarının ayak parmaklarının donduğu görülmüştür. Ordu, ulaşım güçlüğü nedeni ile sadece dört güne yetecek kadar yiyeceği beraberinde götürmüş ve 25 Aralık ile 27 Aralık akşamına kadar, iki gün sadece ekmek ile zeytin yemek zorunda kalmıştır. Bütün bu sebeplerden dolayı Sarıkamış önlerine ancak yorgun ve bitkin halde bir avuç asker ulaşabilmiştir. Bu felaketin en önemli nedeni, araç ve gereç yetersizliğinden dolayı, kolordular arasında iyi bir muhaberenin kurulamamış olmasıydı.

Sarıkamış kuşatması III. Ordu’yu adeta eritmişti. Hafız Hakkı Paşa’nın kolordusuna ricat emri verirken söylediği gibi “…şereften başka her şey mahvolmuştu…”. Türk tarafının insan kaybı konusunda 30 000’den 90 000’e kadar varan rakamlar verilmektedir. Kuşatma sırasında III. Ordu’nun ikinci Kurmay Başkanı olan Albay Felix Guse’nin Rus kaynaklarına dayanarak doğru kabul ettiği rakam, 11 000 şehit, 3500 esirdir. Guse’ye göre III. Ordu’nun esas kaybı firarilerden oluşuyordu. Nitekim Ocak ayı başlarında Erzurum dolaylarında 12 000 asker kaçağı toplanmıştı. Türk ordusunda ölü sayısının fazla olmasının en önemli nedeni, gerekli sağlık personeli ile hastanelerin yokluğuydu. Bu kayıplarla III. Ordu, dört yıl süren  savaş sonuna kadar bir daha eski gücüne kavuşamamıştır. Giyim, kuşam, beslenme ve sağlık personeli yönünden daha iyi durumda olan Rus ordusunun toplam kaybı ise 32 000 civarındaydı.

Talatcemalenver Pasa

Rusya’daki Bolşevik İhtilali’nden sonra, Kafkasya’da ortaya çıkan Osmanlı – Alman çıkar çatışmasında Enver Paşa hiçbir şekilde taviz vermek istemiyordu. Zira Kafkasya onun misyonu içerisinde önemli bir yere sahipti. Kafkasya hem Turan’a giden yol üzerinde yer alıyor hem de içinde Türk nüfusu barındırıyordu. Kaldı ki Enver Paşa kendisi Almanya karşısında taviz verse bile Kafkasya’daki ordu komutanları buna rıza göstermeyeceklerdi. Enver Paşa’nın ayakta kalabilmesi için parlak bir siyasi ve askerî başarıya ihtiyacı vardı. Bu fırsat şimdi Rusya’daki ihtilal ile ortaya çıkmış ve bunu Almanlar karşısında heba etmek istemiyordu. Hatta Enver Paşa için Kafkasya o kadar önemli idi ki diğer cephelerde Osmanlı askeri ile Alman askeri aynı safta savaşmalarına ve Osmanlı Devleti Suriye Cephesi’nde çökme noktasına gelmiş olmasına rağmen Enver Paşa, Kafkas Cephesi’nde özel birlikler tutmuş ve bu birlikler ile Almanya’ya karşı çatışmaya girmişti. Hatta Osmanlı askerleri müttefik Alman askerlerinden esir bile almışlardı. Böylece Osmanlı–Alman İttifakı savaşın başından beri ilk defa kopma noktasına gelmişti. Bu şartlarda çalışamayacağını belirten Enver Paşa, Alman Orduları Yüksek Komutanlığı’na istifa edeceğini bildirmiştir. Ancak yardımcısı Alman General von Seeckt’in devreye girmesiyle bu istifa teşebbüsü önlenebilmiştir.Enver Pasa (1)

Birinci Dünya Savaşı’nın sonuna yaklaşıldığında, Mart-Nisan 1918’de Harbiye Nazırı Enver Paşa, Osmanlı Devleti’nin müttefikleri ile birlikte artık bu uzun savaşı kaybettiklerini anlamış ve askerî tedbirler almaya çalışmıştır. Aldığı en önemli tedbir ise Kafkasya’daki Osmanlı Üçüncü Ordusu’nu yeniden teşkilatlandırarak güçlendirmek ve ayrıca çok güvendiği kardeşi Nuri Paşa komutasında Kafkas İslam Ordusu’nu kurmak olmuştur. Enver Paşa savaş kaybedilince düşmanın Anadolu’da dâhil olmak üzere vatanı işgal edeceğini tahmin edebiliyordu. Böyle bir işgale karşı Güney Kafkasya’da, 1918 yılı başlarından itibaren yapmış olduğu askerî yığınağı kullanarak savaşın “ikinci safhasını” başlatmak ve bu askerî birlikler ile Millî Mücadeleyi başarıya ulaştırmayı hedefliyordu. Ancak bunu Enver Paşa değil Mustafa Kemal Paşa başarabilmiştir.B967Bc54 A019 4F9C A20A 85C7Ccca79C0

Enver Paşa ve ittihatçı arkadaşları 1918 yılının 1 Kasım’ı 2 Kasım’a bağlayan gecesi bir Alman torpidosu ile yurdu terk ettiklerinde hepsinin amacı en kısa zamanda tekrar çok sevdikleri vatanlarına geri dönmekti. Yurdu terk etmelerinin nedeni adil olmayan mahkemelerde yargılanıp cezalandırılacaklarını düşünüyor olmalarıydı. Nitekim onlar yurt dışında iken İstanbul’da gıyaben yargılanıp idama mahkûm edilmişlerdi. Onun için İttihatçılar “geçici bir süreliğine” vatanlarını terk ediyorlardı.  Bu nedenle de yurt dışında kaldıkları süre zarfında Anadolu’da başlamış olan Milli Mücadele’nin her safhası ile ilgilenmişler ve katkı sağlamak istemişlerdir. Bunu hem Enver Paşa’nın hem de diğer ittihatçıların Mustafa Kemal Paşa’ya yazmış oldukları mektuplarından anlıyoruz.

Enver Paşa ve diğer İttihatçı arkadaşları 3 Kasım 1918 tarihinde Sivastopol’a ulaştılar. Buradaki Alman askerî yetkilileri misafirleri olan İttihatçı liderleri Berlin’e göndermek istiyorlardı. Fakat Enver Paşa, Transkafkasya’daki İslam Ordusu’nun operasyonlarını sürdüren amcası Halil Paşa ve kardeşi Nuri Bey’in yanına geçmek niyetindeydi. Ancak İstanbul’daki Alman Büyükelçiliği görevini yürüten Waldburg, Alman Dışişlerinden, Enver Paşa’nın Kafkasya’ya geçmesine müsaade edilmemesini, böyle bir durumun İstanbul’da kabine krizine neden olabileceğini ve bunun da Alman çıkarlarına uygun olmayacağını belirtmekteydi.

Enver Paşa’nın Sivastopol’dan Kafkasya’ya geçmek giriştiği ilk teşebbüs, temin ettiği takasının kayalara bindirmesi üzerine başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Bu arada İtilaf Devletleri’nin, Transkafkasya’daki Osmanlı birliklerini etkisiz hale getirip kumanda heyetini de dağıttıklarını öğrenen Enver Paşa Kafkasya yerine Berlin’e, İstanbul’dan beraber yola çıktığı arkadaşlarının yanına gitmeye karar verdi. Nisan 1919’da Berlin’e gidip Babelsberg kasabasına yerleşti ve Almanya’da yeniden teşkilatlanmaya çalışan İttihat ve Terakki’nin faaliyetlerine katıldı.

Bolşeviklerin Kafkasya üzerinde söz sahibi olmaya başlamasıyla birlikte, Enver Paşa önce Moskova’ya oradan da Bolşevikler ile anlaşarak Güney Kafkasya’ya geçmek istiyordu. Enver Paşa Berlin’den Moskova’ya gidebilmek için Nisan 1919 ile Ağustos 1920 tarihleri arasından tam dört defa yola çıkmış, her defasında engellerle karşılaşmış ve ancak dördüncü denemesinde Moskova’ya ulaşabilmiştir. Moskova’dan, Bolşevik ihtilalciler olan Radek ve Zinovyev ile Bakü’ye geçen Enver Paşa, burada Birinci Doğu Halkları Kurultayı’na katılmıştır. Bu dönemde Orta Asya Türklerinin bağımsızlıklarını Bolşeviklerin yardımı ile kazanabileceğine inanan Enver Paşa, hayal kırıklığına uğradı, Bolşeviklerden umduğunu bulamadı.

Bu arada Anadolu’da Sakarya Savaşı kazanılmış, Mustafa Kemal’in Milli Mücadeledeki liderliği tartışmasız hale gelmişti. Enver Paşa’da bu aşamadan sonra hem Anadolu’da ikilik çıkarmamak hem de kendisi için bir başarı şansı görmediğinden, yanında Teşkilat-ı Mahsusa’nın eski liderlerinden Kuşcubaşı Hacı Sami ve bir kısım eski ittihatçılarla birlikte Bakü’den Buhara’ya geçmişti. Amacı Türkistan bağımsızlık hareketini yürüten Basmacılara destek vermekti. Bu amacına ulaşmak için Rus Bolşeviklerle mücadeleye girişti; ancak 4 Ağustos 1922’de Belcuvan bölgesindeki Abıderya Köyü yakınlarındaki Çegan Tepesi’nde Bolşevik Ruslara karşı giriştiği bir çatışmada öldürüldü.

Enver Paşa’nın Ruslar tarafından öldürüldüğü haberi bütün dünyaya yayıldığında, Doğu milletleri arasındaki hayranları önce buna inanmak istemediler. Onun öldürüldüğü haberinin Ruslar tarafından propaganda amaçlı çıkarıldığını ileri sürdüler. Zira Doğu milletleri arasında Enver Paşa önemli bir yer tutuyor ve öyle hemen ölemezdi; ancak Enver Paşa’nın en yakın mücadele arkadaşlarından Miralay Ali Rıza’nın, Hindistan’da çıkan gazetelere, Enver Paşa’nın öldüğüne dair beyanat vermesi, Enver Paşa hayranlarının bütün ümitlerini sona erdirmiştir.

Bütün bunların ışığında, Enver Paşa’nın İstanbul’u terk ettiği 1–2 Kasım 1918 gecesinden, Ruslar tarafından öldürüldüğü 4 Ağustos 1922 tarihine kadarki süreçte bir taraftan Kafkaslar üzerinden Anadolu’ya geçerek, Anadolu’yu işgalden kurtarmak amacında olduğunu diğer taraftan da Anadolu’da devam eden Kurtuluş Savaşı’na zarar vermek istemediğini söylemek mümkündür. Enver Paşa’nın bu amacını hem yurt dışında muhtelif zamanlarda Mustafa Kemal’e yazdığı mektuplarından hem de dönemin Osmanlı basınından görmek mümkündür. Örneğin 1 Mayıs 1922 tarihli Peyam-ı Sabah gazetesi Enver Paşa’nın Kafkasya’dan Trabzon’a geçme hazırlığı içinde olduğu, Trabzon Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin Enver Paşa’ya destek verdiği ve Trabzon’daki Enver Paşa yandaşlarının örgütlenmelerini Küçük Talat Paşa ile Enver Paşa’nın amcası Halil Paşa’nın sağladığı konusunda dedikoduların olduğunu yazmaktaydı. Ankara Hükümeti ve Mustafa Kemal ise hem Enver Paşa’yı hem de yurt dışındaki diğer ittihatçı liderleri Anadolu’ya sokmamaya kararlıydı.

Enver Paşa’nın yaşamı boyunca siyasî ve askerî faaliyetlerinde iki ana hedefinin olduğunu görmekteyiz. Birincisi Osmanlı Devleti’ni çöküşte kurtarmak, ikincisi ise sömürge altındaki Türklerin bağımsızlıklarına kavuşmasını sağlamaktır. Bu iki ana amaca ulaşmak için Enver Paşa’nın Türkçü ve İslâmcı politikalar takip ettiğini söylemek mümkündür.

Enver Paşa, bu hedeflerine ulaşmak için Almanlar ile iş birliği yapmak gerektiğine inanmıştı. Zira bu hedefler Almanya’nın “Weltpolitik” çalışmalarına da uygundu. Dolayısıyla Enver Paşa, Osmanlı menfaatlerinin Almanya yanında yer almayı gerektirdiğini düşündüğü için Almanya ile ittifak kurma taraftarı olmuş ve bu ittifakı devam ettirmiştir. Ama o hiçbir zaman, Alman ve Türk arşiv belgelerindeki belgelerinin gösterdiği gibi “Almanların kuklası” haline gelmemiştir.

Enver Paşa’nın siyasî ve askerî hedefleri ile II. Wilhelm Almanya’sının siyasî ve askerî hedefleri uyuşuyordu ama bu hedefler gerçekçi olmaktan ziyade hayal ürünüydüler. Bu noktada Enver Paşa’yı ve II. Wilhelm’i “hayalci” olarak nitelendirmek mümkündür. Ancak bu sınırsızca düşünme ve bu düşünceleri politika olarak uygulama durumu, II. Wilhelm ile Enver Paşa’nın yaşadıkları dönemdeki sınır tanımayan teknolojik ve bilimsel gelişmelerin ruh hali şeklinde değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu bağlamda aynı dönemlerde yaşamış olan Mustafa Kemal Paşa ile Enver Paşa’yı karşılaştırdığımızda; Enver Paşa’nın çağının bütün özellikleri ve hayalperestliğini taşıyan bir karakter, Mustafa Kemal ise gerçekçi, planlı ve programlı bir lider olarak karşımıza çıkmaktadır.

Mustafa ÇOLAK

KAYNAKÇA

1. Arşivler

Politisches Archiv des Auswärtiges Amt-Berlin (PAA-AA, Alman Dışişleri Bakanlığı Arşivi)

Der Weltkrieg

Nr. 11, Nr. 11d, Nr. 11d secr., Bd. 1, Bd. 4, Bd. 5, Bd. 8, Bd. 9, Bd. 11, Nr. 11 d Geheim…, Bd. 13.

Grosses Hauptquartier

Georgien, Nr. 1, Bd. 1; Türkei, Nr. 18, Bd. 3; Transkaukasien, Nr.40b 1. Ziele Enver Paschas. Bd. 1.

Türkei

Nr.159 No2, Bd. 13, Bd. 14Bd. 15 Bd. 16 Bd. 17 Bd. 19 Bd. 38; Nr.134, Bd. 33, Bd. 35; No 198, Bd. 8; Nr. 159, Nr. 3; Nr 139, Bd. 38; Nr. 158.

Geheimes Staatsarchiv pruessischer Kulturbesitz (Prusya Devlet Gizli Arşivi) Berlin (GStA)

Gesandtschaft Hamburg Nr. 370, s. 57–118.

Gesandtschaft Hamburg Nr. 371, s. 155–156.

Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı

Osmanlı Arşivi (BOA)

Hariciye Nezareti Siyasi İradeler Katalogu (HR. SYS)

Dahiliye Nezareti Kalem-i Mahsus Müdürlüğü (DH.KMS)

Türk Tarih Kurumu Arşivi

2. Telif Eserler

AHMED, Feroz, The Young Turks, London 1969.

ARSLAN, Emin Şekip, Şehit Enver Paşa ve Arkadaşları, Samsun İl Matbaası, Samsun 1948.

AŞİROĞLU, O. Gazi, Enver Paşa’nın Eşi Naciye Sultan’ın Hatıraları (Acı Zamanlar), Burak Yayınları, İstanbul 1992.

AYDEMİR, Ş. Süreyya, Makedonya’dan Orta Asya’ya Enver Paşa, Cilt I, II, III, Remzi Kitapevi, İstanbul 1993.

BABACAN, Hasan, “Enver Paşa”, Türkler, XIII. Cilt, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2002.

BADEMCİ, Ali, 1917-1934 Türkistan Millî İstiklâl Hareketi ve Enver Paşa, İstanbul 1975.

BADEMCİ, Ali, Türkistan Millî İstiklal Hareketi ve Enver Paşa (1917–1934), Kutluğ Yayınları, İstanbul 1975.

CEBESOY, Ali Fuad, Moskova Hatıraları, İstanbul 1955.

Cemal Paşa, Hâtırat 1913-1922, İstanbul 1922.

CENGİZ, Halil Erdoğan, Enver Paşa’nın Anıları (1881–1908), İletişim Yayınları, İstanbul 1991.

ÇOLAK, Mustafa, “Der Deutsch-Osmanische Kampf um Transkaukasien im Kontext des Turanismus und der Weltmachtpolitik (1918)”, Euro Agenda/Avrupa Günlüğü, 5/9 (2/2006).

ÇOLAK, Mustafa, “Tehcir Olayı’nın Propaganda Sürecindeki Doruk Noktası: ‘Talat Paşa Davası’”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, C XX, S 58, Mart 2004, s.1-47.

ÇOLAK, Mustafa, Alman İmparatorluğu’nun Doğu Siyaseti Çerçevesinde Kafkasya Politikası (1914–1918), Türk Tarih Kurumu, Ankara 2006.

ÇOLAK, Mustafa, Komitenin Kahramanı Enver Paşa, Yeditepe Yayınları, İstanbul 2019.

ERER, Tekin, Enver Paşa’nın Türkistan Kurtuluş Savaşı, Mayataş Yayınları, İstanbul 1973.

FİSCHER, Fritz, Griff nach der Weltmacht. Die Kriegszielpolitik des kaiserlichen Deutschland 1914-1918, Droster Verlag, Düsseldorf 1994, s.14.

GUSE, Felix, Die Kaukasusfront im Weltkrieg bis zum Frieden von Brest, Koehler & Amelang, Leipzig 1940.

GÜCÜYENER, Şükrü Fuat, Birinci Cihan Harbinde Tanıdığım Kahramanlar: Enver (Paşa), Gün Basımevi, İstanbul 1991.

HANİOĞLU, M. Şükrü “Enver Paşa”, İslam Ansiklopedisi, XI. Cilt, TDV Yayınları, İstanbul 1995.

HANİOĞLU, M. Şükrü, Kendi Mektuplarında Enver Paşa, Der Yayınları, İstanbul 1989.

İLBAR, Mahmut, “I. Cihan Savaşında Kafkas Cephesinde Enver Paşa Tutsak Olmaktan Nasıl Kurtulabildi?”, Belleten, C XLIII, S 169, TTK Yayınları, Ankara-Ocak 1979.

İNAN, Arı, Enver Paşa’nın Özel Mektupları, İmge Yayınevi, Ankara 1997.

KANDEMİR, Feridun, Enver Paşa’nın Son Günleri, Güven Yayınevi, İstanbul 1943.

KARABEKİR, Kazım, İstiklal Harbimizde Enver Paşa ve İttihat Terakki Erkânı, Tekin Yayınları, Ankara 1990.

KARAMAN, Sami Sabit, İstiklal Mücadelesi ve Enver Paşa, Arma Yayınları, İstanbul 2002.

KEMAL, Namık, İki Kaside: Sultan Hamit ve Enver Paşa Hakkında, Ahmet İhsan Matbaası, İstanbul 1942.

KÖPRÜLÜ, Şerif, Sarıkamış İhata Manevrası ve Meydan Muharebesi, İstanbul 1338.

KÖSEOĞLU, Nevzat, Şehit Enver Paşa, Yedinci Baskı, Ötüken Yayınevi, İstanbul 2019.

KUTAY, Cemal, Atatürk Enver Paşa Hadiseleri: Yakın Tarihin Meçhul Sahifeleri, Ercan Matbaası, İstanbul 1956.

KUTAY, Cemal, Enver Paşa Lenin’e Karşı, Ekincil Yayınları, İstanbul 1955.

MENEMENCİOĞLU, Nermin, Enver Pascha in Türkistan, TTK Yayınları, Ankara 1993.

MÜHLMANN, Carl, “Enver Pascha”, Heerführer des Weltkrieges, Verlag von Z.s. Mitler & Sohn/Berlin 1939.

MÜHLMANN, Carl. Deutschland und die Türkei 1913-1914, Berlin 1929.

OKAY, Kurt, Enver Pasha der Grosse Freund Deutschlands, Berlin 1935.

RUSTOW, D. A., “Enwer Pas̲h̲a”, EI2 (İng.), II, 698-701.

SOKO, Ziya Şakir, Yakın Tarihin Üç Büyük Adamı: Talat, Enver, Cemal Paşalar (1882-1959), Anadolu Türk Kitap Deposu, İstanbul 1943.

SONYEL, Salahi Ramadan, Enver Paşa ve Orta Asya’da Baş Gösteren “Basmacı” Akımı, TTK Yayınları, Ankara 1991.

TUNAYA, Tarık Zafer, Türkiye’de Siyasal Partiler, İstanbul 1989.

ÜLKÜ, İrfan, K.G.B Arşivlerinde Enver Paşa, Kamer Yayınları, İstanbul 1996.

YAMAUCHİ, Masayuki, Hoşnut Olmamış Adam-Enver Paşa Türkiye’den Türkistan’a, Bayrak Matbaası, İstanbul 1995.


Suphi Baykam (1926-1996) PDF Suphi Baykam,...

Tahsin Bekir Balta (1902-1970)
Tahsin Bekir Balta (1902-1970) PDF 1902’de...

Atatürk Dönemi Sanayi Sergileri
Atatürk Dönemi Sanayi Sergileri PDF  ...

Sabiha Sertel (1895-1968)
Sabiha Sertel (1895-1968) PDF Sabiha Sertel...

Arşivler
Mart 2024
Şubat 2024
Ocak 2024
Aralık 2023
Ekim 2023
Eylül 2023
Ağustos 2023
Temmuz 2023
Haziran 2023
Mayıs 2023
Nisan 2023
Mart 2023
Şubat 2023
Ocak 2023
Ekim 2022
Eylül 2022
Ağustos 2022
Temmuz 2022
Haziran 2022
Mayıs 2022
Nisan 2022
Mart 2022
Şubat 2022
Ocak 2022
Kasım 2021
Ekim 2021
Eylül 2021
Ağustos 2021
Temmuz 2021
Haziran 2021
Mayıs 2021
Nisan 2021
Mart 2021
Şubat 2021
Ocak 2021
Aralık 2020
Kasım 2020
Ekim 2020

Atatürk Araştırma Merkezi Başkanlığı

Adres: Ziyabey Cad. Nu:19 06520 Balgat – Çankaya / ANKARA

Telefon: 0312 285 65 11

Belgegeçer: 0312 285 65 73

E-posta: [email protected]

Copyright © 2021 T.C. Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu - Atatürk Araştırma Merkezi Başkanlığı. Tüm Hakları Saklıdır.

ENVER PAŞA

Millî Mücadele döneminin en efsunlu konularından birisi Enver Paşa'nın tutum ve konumudur.

İttihat ve Terakki liderlerinin ciddi hatalarına rağmen Enver Paşa, halk ve siyasiler nezdinde diğerler isimlerle aynı potada eritilebilen bir profil değildi. 

İngilizlerin konuyla alakalı arşivlerine baktığımızda Enver Paşa'nın Anadolu'ya gelip mücadelenin başına geçmesi büyük bir tehdit olarak görülüyordu.

Ruslar, önceleri Enver Paşa'nın siyasi gücünden faydalanarak Anadolu'da hakimiyet alanı arıyordu.

Ankara yönetimi ise İttihat ve Terakki'nin bütün günahlarının üzerlerine yıkılması endişesi ile Enver Paşa'ya mesafeli duruyor; ama işler istenilen noktaya varıncaya dek bağları kopartmamaya çalışıyordu.

Bunun en temel nedeni Enver Paşa'nın Ankara içerisinde bir darbe ile iktidarı ele geçirme potansiyeliydi.

Peki ya Enver Paşa hadiselere nasıl bakıyordu? 

Konuya girmeden Enver Paşa'nın hayat hikayesine tekrar yakından bakalım.


Başı dik olduğu kadar dik başlıydı

Tam ismiyle İsmail Enver, 6 Aralık 1882 yılında İstanbul'da dünyaya geldi.

Babası sivil paşalık mevkiinde bulunan Ahmet Bey olup Manastır kökenli bir aileye mensuptu.

Çocukluğundan itibaren rekabetçi bir yapıya sahip Enver, Mekteb-i Harbiye-i Şahane'yi bitirerek en büyük hayali olan Erkânıharbi kazandı.
 

Enver Paşa ve ailesi.jpg

Enver Paşa ve ailesi

Öğrenciliği sürdüğü bir sırada Sultan Abdülhamid'e suikast davası ile ilişkilendirilerek Yıldız Sarayı'nda yargılandı.

Suçsuz olduğunun anlaşılması üzerine serbest bırakıldı. 

Enver Paşa 1903 yılında topçu yüzbaşısı olarak Manastır'a gönderildi.

Burada Bulgar çetelere karşı savaşarak dağda eşkıyalık ve gerilla taktikleri hakkında tecrübe kazandı.

İttihat ve Terakki ile ilişkisinin ortaya çıkarılması üzerine devlete isyan ederek Niyazi Bey'den hemen sonra 1908 Haziran'ında dağa çıktı.

Enver Paşa ve arkadaşlarının devlete karşı dağa çıkması sonrası Yıldız Sarayı'na memleketin dört bir tarafından telgraflar gönderiliyor, bir an önce meşrutiyete dönülmesi telkin ediliyordu.

Sultan Abdülhamid ilk olarak Balkanlar'da başlayan isyanın yayılmasını engellemek için Ferik Şemsi Paşa'yı görevlendirdi. 

Şemsi Paşa, isyan bölgesine varmasından kısa bir süre sonra İttihat ve Terakki Cemiyeti mensubu Atıf Bey tarafından vurularak öldürüldü.

Bu haber Yıldız Sarayı'nda bomba etkisi yaratırken, İttihatçıların önü arkası kesilmeyecek suikastlarının da başlangıcı oldu.

Kısa sürede kendisini toparlayan Yıldız Sarayı, Ferik Şemsi Paşa'nın yerine Müşir Osman Paşa'yı gönderdi.

Bu kez gelen haber daha korkunçtu, Osman Paşa görev yerine vardıktan kısa bir süre sonra esir edilerek İttihatçı isyancıların eline geçti.

Bütün bu gelişmelerin arkasında Enver Paşa ve daha sonra Teşkilat-ı Mahsusa olarak kurumsallaşacak fedaileri bulunuyordu.

Abdülhamid bir binbaşının yaktığı isyan ateşi karşısında geri adım atarak Enver Paşa'nın ilan ettiği illegal meşruti idareyi resmen kabul ederek Enver Paşa'yı tüm yurtta tanınan bir kahramana dönüştürdü. 
 

Enver Paşa.jpg

Enver Paşa

Hareket Ordusu ve Abdülhamid'in hâl edilmesi

İki yıl önce, biliyorsunuz, nisanın 24'ünden 26'sına kadar çok kritik günlerdi. 9 piyade birliği, 3 arazi, 1 dağ bataryasının başında, tam 24'ü sabahı şafakla, Pera'nm kışla duvarlarının arkasındaki çok daha güçlü bir düşmanın üzerinden İstanbul'a sessizce girmiştim. O gün ölümü aradım. Ama onu bulmak için nereye koşsam, şimşek gibi kaçıyordu. Allah'ın beni başka bir şey için sakladığını bilmiyordum...

Enver Paşa'nın yaşananları bu sözlerle anlatmıştı.

Hürriyet Kahramanı Enver Paşa, Meşrutiyet ilan edildikten sonra Berlin'e askeri ateşe olarak gönderildi; ancak ülkede yaşanan her gelişmeyi yakından takip ediyordu.

31 Mart Vakası olarak nitelendirilen karşılıklı darbe teşebbüslerinden sonra Hareket Ordusu Mahmut Şevket Paşa komutasında İstanbul'daki karışıklığı çözüp ve yönetimi ele geçirmek  için yola koyuldu.

Durumu yakından takip eden Enver Paşa hızlı davranarak Hareket Ordusu'na yetişti.

Kurmaylık görevini Mustafa Kemal'den alarak İstanbul'a hareket ordusuyla birlikte girdi.

Ufak çaplı direnişler sonrası İstanbul kontrol altına alınarak Sultan İkinci Abdülhamid tahttan indirildi.

Enver Paşa tekrar kahraman olmuştu. 


Trablusgarp'ta İtalyanları hareketsiz bırakıyor

Sabahın 5'inden beri son hazırlıklarımı bitirmek için şehirde koşturup durdum. Vazifem bu sefer beni, hiçbir maddi netice alamayacağım bir amaca doğru götürüyor. Trablus, zavallı memleket, kaybetti şimdilik. Kim bilir belki de ebediyen...

Peki o zaman niye gidiyorum? İslam dünyasının bizden beklediği bir ahlakî görevi yerine getirmek için. Bu satırları ayrılmamdan kısa bir süre önce yazıyorum. Bunlar en gizli sırlarım- dır: Ne kadar zor ve nankör görevlerin beni beklediğni ancak birkaç kişi biliyor.

Enver Paşa,
11 Ekim 1911


İtalya, Osmanlı'nın Afrika'da bulunan son toprağına asker çıkartırken hükümet durumu ancak protesto edebilmişti.

Bu durum birçok genç subayı rahatsız etmiş, özellikle Enver bu duruma sessiz kalınamayacağını hükümete bildirerek bir grup genç Osmanlı subayıyla beraber Trablusgarp'a hareket etmişti.

Grupta Mustafa Kemal, Fethi Bey gibi ileride önemli görevlere gelecek devlet adamlarının yanında Enver Paşa'nın fedaileri olarak nam salacak Teşkilat-ı Mahsusa kurucuları; Kuşçubaşı Eşref, Eşref'in kardeşi Sami, Sapancalı Hakkı, Yakup Cemil, İzmitli Mümtaz ve Çerkez Reşit gibi isimler bulunuyordu.
 

Enver Paşa Trablusgarp'ta.jpg

Enver Paşa Trablusgarp'ta

Enver Paşa burada Senusilerle yaptığı ittifak neticesinde Trablusgarp direnişini biran da kutsal bir direnişe çevirmeyi başarmıştı.

Enver Paşa bir mektubunda durumu şöyle anlatmıştı:

Bingazi muharebesinde İtalyanlar 43 tanesi zabit olmak üzere binden fazla ölü verdiler. Biz de biri mülâzım 123 asker kaybettik. Ah, düşman bu savaşı başlattığına pişman olacak, şimdilik kafasını siperden çıkartmaya cesaret edemiyor! İki gündür sularını kestim, -onların surlarından 700 metre uzaklıktaki tek kaynak olan Ayn-el Derne'yi- şimdi her çeşit girişimden kaçınıyorlar, onların kaybettikleri zamanı da ben kazanıyorum.


İtalyanlar kolayca işgal edeceklerini düşündükleri bu bölgede saplanıp kalmış, çareyi On İki Ada'yı işgal edip İstanbul Boğazını tehdit etmekte bulmuştu.

Arkasından başlayan Balkan Savaşları sonrası Enver Paşa, Trablusgarp'taki vazifesini sadık adamı Kuşçu Başı Eşref'e emanet ederek İstanbul'a dönmüştü.


Enver Paşa fedaileriyle hükümeti devirir: Bab-ı Ali Baskını

Darbe sabahı Enver Paşa bir mektubunda şu satırları kaleme alır:

Perşembe, sabahın 7'si Sevgili dostum, bugün ne olacağını bilmiyorum. Dün hükümetin Saray'da topladığı meclis, 60 memur ve âyan üyesi oybirliğiyle bir karar aldılar (büyük bir bölümünün itirazlarına rağmen): harbten kaçınmak. Böylece kendi tedbirlerimi almaktan başka yapacak şeyim yok, yâni hükümeti düşürmek ve fikrimi yeni bir hükümete kabul ettirmek. Her şey şimdiden hazır. Eğer bu, memleketimi kurtaracaksa mutlu olurum, ölürsem vazifemi yapmış kabul ederim kendimi. Allah'a dua ediyorum, eğer projem Türkiye'ye mutluluk getirmezse, beni öldürmesi için dua ediyorum. Allah sizi korusun, ata binmem lâzım, beni bekliyorlar...


Enver Paşa ve fedaileri başta olmak üzere İttihat ve Terakki'nin önemli kadrolarının çoğu Balkan kökenliydi.

Devletin Balkan Savaşında Edirne'ye kadar büyük bir coğrafyayı kaybetmiş olması İttihatçıları kendi ülkelerinde mülteci durumuna düşürmüştü.

Bu yüzden Edirne'nin geri alınması bir namus meselesi olarak görülüyordu, ancak Yusuf Kâmil Paşa Kabinesi bu konuda bekle gör politikası izliyordu.

Bir an önce harekete geçip Edirne'yi kurtarmak isteyen Enver Paşa ve silah arkadaşları bunun tek yolunun hükümeti devirmekle mümkün olacağına karar verdiler.

23 Ocak 1913 yılında Sultanahmet Meydanında bulunan hükümet binasına silahlı baskın gerçekleştirilerek Sadrazam Yusuf Kâmil Paşa'dan istifası istendi.

Olaylar sırasında Harbiye Nazırı Nazım Paşa Yakup Cemil'in tabancasından çıkan kurşunla öldürülmüştü.

Enver Paşa Bab-ı Ali darbesini şu şekilde anlatmıştı:

Resmî işler tamamlandı. Darbe çeyrek saatte olup bitti. Seni gördüğümde teferruatlı anlatırım. Sadece kan dökmenin benim programımda olmadığını sana söyleyebilirim. Ka- mil'in yâverlerinden birinin ateş etmesi üzerine, karşılıklı birkaç kurşun atıldı, iki yâver bir sivil polis ve maalesef olay yerinde bulunan arkadaşım Nâzım yere düştü. Her şey bana rağmen ve arzum hilâfına oldu, ama oldu. Ümit ederim bu, memleketime mutluluk getirir.

DAHA FAZLA OKU
  • Enver Paşa: Ölümü aradım benden kaçıyordu
  • Kassam Tugaylarının kuruluşunda Enver Paşa detayı
  • Türkistan'da bir Osmanlı Paşası: Enver Paşa

Nasıl savaş bakanı oldu?

Enver Paşa'nın harbiye nazırı (savaş bakanı) olması hem kendi şahsı hem de Osmanlı devleti için sayısız tarihi olayın başlangıcını teşkil eder.

Bu tarihi olaylar arasında; Osmanlı Devleti'nin Birinci Dünya Savaşına sürüklemesi, Kafkasya Cephesinde yaşanan acı Sarıkamış vakası gibi acı dolu olaylar sayılabililir.

Yine Çanakkale Zaferi ve Kafkas İslam Ordusu'nun Bakü'yü İngilizlerin elinden kurtarması da Enver Paşa'nın Savaş Bakanlığı sırasında gerçekleşmiş olaylardan sadece birkaçıdır.

Genç yaşı ve düşük rütbesinden dolayı harbiye nazırlığı makamına yükselmesi, soru işaretlerini beraberinde getirdi.

Bir kısım tarihçiler ordunun gençleştirilmesi için yapılmış önemli bir atama olarak yorumlarken bir kısım tarihçiler Enver Paşa'nın bakanlığı Talat Paşa'dan silah zoru ve darbe tehdidiyle aldığını söylüyor.

Buna göre Enver Paşa apandis rahatsızlığından dolayı hastanede yattığı bir süreçte fedaileri kimine göre Enver Paşa'nın bilgisi dâhilinde kimine göre Enver Paşa'ya dahi danışmadan Talat Paşa'nın huzuruna çıkarak Enver'in Harbiye Nazırı yapılması için  Talat Paşa'yı tehdit etmişti.

Talat Paşa'nın Enver'in henüz genç olduğunu ve Harbiye Nazırı İzzet Paşa'dan memnun olduklarını söylemesi üzerine meşhur fedai Yakup Cemil araya girerek şunları söyler:

Muhakkak gelecektir. Bizim kararımız katidir. Sonra karışmam, pişman olursunuz…


Ve devamla Talat Paşa durumu kabul eder;

Artık sizinle münakaşaya lüzum yok. Düşüncenizi anladık.


Görevin tevdi edilmesinden sonra Enver Paşa, 4 Ağustos 1922 yılında Tacikistan'da şehit olana kadar sayısız tarihi hadisenin başaktörü oldu.


Mezarının Türkiye'ye getirilmesi

Enver Paşa'nın na'şı ölümünden yaklaşık 76 yıl sonra dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel tarafından Türkiye'ye resmî törenle getirilerek Hürriyet Tepesi'ndeki anıt mezarına şehit düştüğü gün yani 4 Ağustos'ta defnedildi.

Enver Paşa'nın mezarının Türkiye'ye taşınması kamuoyunu ikiye böldü.

Bir kesim Enver Paşa'yı vatana ihanet ile itham ederken bir kesim ise Enver Paşa'nın kahraman bir Türk komutanı olduğu iddiasında bulundu.


Enver Paşa ve Millî Mücadele

Enver Paşa, Millî Mücadele'ye katılmak istediğini 16 Temmuz 1921 yılında Mustafa Kemal'e yazdığı mektuptan öğreniyoruz:

Anadolu Büyük Millet Meclisi Reisi Mustafa Kemal Paşa'ya. 

Muhterem Paşam, 

Sizin 'İttihad ve Terakki manevrası başladı' diye 'Üzerimize yükleniyorlar' buyurmanız ve sonra da 'Bolşevikler'le münasebette bulundunuz' demenizden sonra Halil'in memleketten çıkmasından ısrar edildiğini, ...Küçük Talát Bey'in tevkif ettirilerek yine çıkarılmış olduğunu, Nuri'nin de Erzurum'da kalebend edildiğini öğrendim.

Her şeyi size açık bildirdiğim halde akraba ve arkadaşlarımın bu muameleye maruz kalmalarını doğru bulmuyorum. Dolayısıyla, size bir defa daha vaziyeti izah etmeyi muvafık buldum:

Ben, Kırım'da kalıp Kafkasya'ya geçmeye savaştım. Birçok tehlikelere rağmen muvaffak olamadım. ...Bir sene zarfında iki defa tutularak beş ay hapis olmak ve altı defa tayyareden düşmek suretiyle nihayet Moskova'ya geldim. ...Zannedilenin aksine, bizlere Bolşeviklik teklif edilmedi.

Maddi yardıma gelince: Ne verirlerse alınması prensibinin takip edilmesinin uygun olacağı, böylece Anadolu'nun 'Rusya yardımıza geliyor' diye manevi kuvvetinin artacağını ve Avrupa'nın 'Anadolu, Bolşeviklerle anlaştı' diye bizi daha kuvvetli göreceğini düşünerek bildiğiniz ilk maddi anlaşmayı yapmaya çalıştım.

Fakat hiçbir vakit resmen Anadolu adına hareket etmedim. Bakü'ye geldiğimde, değil yalnız Türkiye'de, fakat bütün İslam memleketlerinde derhal aksi tesir göreceğinden ve bunun da İngilizler'in işine yarayacağından emin olduğum için Türkiye'de ve Şark'ta komünizm taraftarı olmadığımı kongrede açıkça söyledim. ...Ankara delegeleri, Ruslar'dan 200 bin tüfek vesaire istediler. ...Ruslar'ın bunu veremeyeceğini ve işin sürüncemede kalacağını fark ettim, ne verirlerse kabul edeceğimizi söyledim ve işi yapılabilir hale getirmeye çalıştım.

Bu suretle bir miktar altın parayla 15 bin tüfek vesairenin alınması sağlandı. ...Anadolu'nun kazandığı başarının şerefini üzerime almayı hiçbir zaman düşünmedim. Anadolu hükümeti namına resmen bir işe girişmediğim halde, Moskova'ya geldiğimiz zaman Anadolu heyeti üyelerinin her önüne gelen Rus'a 'Enver Paşa'nın ve arkadaşlarının bizimle münasebeti yoktur' demelerinin sebebini de anlayamadım.

Hatta arkadaşların filmi çekilirken Ruslar benim de bulunmamı ısrar ettikleri halde, bütün şerefin bunu resmen yapanlara ait olduğunu ileri sürerek kabul etmedim.


Öncesinde Enver Paşa, Eşi Naciye Sultan'a yazdığı mektupta da Ankara'ya her an geçebileceğini bildiriyordu:

Ruhum! Anadolu'dan gelen haberler iyi değil.

Zannedersem Rumlar bizim orduyu geri çekilmeye mecbur etmiş. Meclis, Ankara'dan Sivas'a gidiyor. Ordu da Kastamonu-Ankara sınırına çekiliyormuş. Eğer muharebe neticesi ile çekilmişse memlekete yeni bir ruh vermek için belki de Anadolu'ya yakında geçmek lazım gelecek.
 

Enver Paşa ve Atatürk.jpg

Enver Paşa ve Mustafa Kemal Atatürk

Enver Paşa, Mustafa Kemal ile mücadele etmediğini belirtse de Ankara'nın politikaları sonucu işin bu noktaya gideceğini ve Atatürk ile günün sonunda karşı karşıya geleceğini 7 Eylül 1921 tarihinde Batum'da iken yazdığı bir mektupta açıkça dile getiriyordu:

Zannımca askerlikten yavaş yavaş uzaklaşıyorum. Mustafa Kemal ile şu sırada mücadele etmek istemiyorum. Fakat galiba iş sonunda oraya gelecek.

(...)

O Sakarya'da Yunanlıların çekilmesini büyük bir muvaffakiyet addediyor halbuki bununla bir şey kazanılmış olmadı.

(...) 

Hala Trakya'dan vesaireden bahsediyor, sonrada kendisine muhalif olacak ‘Enver fırkası yok' diyor


İngiliz İstihbaratı da bu ikili arasındaki mücadeleyi yakından takip ediyordu.

İstihbarat birimleri Londra'ya konuyla alakalı şu raporu sunacaktı:

Enver'in saygınlığı sıfırdır. Ona karşı biraz saygı vardır, ama savaşın sonucundan sorumlu tutularak suçlandırılmaktadır... Tüm Türk ulusu Enver'den çok Kemal yanlısıdır.

Bolşeviklerin, Mustafa Kemal'in yerine şimdilik hiçbir gücü olmayan Enver'i değil, Fevzi Paşa'yı getirmeye çalışmaları daha olanaklıdır. Onların (Rusların) bir hükümet darbesine kalkışmaları muhtemeldir, ama bunda başarı sağlamaları olanak dışıdır.


Enver Paşa son derece duygusal biriydi; öyle ki çoğu zaman duygularının aklının önüne geçmesi nedeniyle başını derde soktuğu vaka az değildi.

Ankara'da işleri idare eden bir irade varken gidip bir darbe yoluyla güçleri eline alacak habis karakterli biri hiç değildi.

Ankara'dan kendisine güçlü bir davet gelmesini bekledi; ama gelmeyince başka yollara tevessül etmedi.

Nihayet şehadete gidecek yolu tercih edecekti…

Enver Paşa’nın Naaşının Tacikistan’dan Türkiye’ye Getirilişinin Türk Basınında Yansımaları

Enver Paşa Türk tarihinin önemli bir dönemine damgasını vurmuş olan bir devlet adamıydı. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Türkistan’a geçen Enver Paşa 4 Ağustos 1922 tarihinde Ruslara karşı çarpışırken ölmüştür. Tacikistan’ın Belcivan kasabası yakınlarında Çegan Tepesi’nde toprağa verilmiştir.

Türkiye, Süleyman Demirel’in girişimleriyle 1996 yılında Enver Paşa’ya iade-i itibar ederek naaşını İstanbul’a getirmiş ve Abide-i Hürriyet Tepesi’nde yeniden defnetmiştir. Bu durum seçkinler arasında yeni bir tartışma başlatmıştır. Bu bağlamda ortaya çıkan görüşler iki grupta toplanabilir. Birinci grup, mezarın Türkiye’ye getirilmesine olumlu bakanların ve bunun Enver Paşa’ya karşı gösterilmiş bir kadirşinaslık ve vefa örneği olduğunu savunanların oluşturduğu gruptur. İkincisi grup ise Enver Paşa’nın Türkiye’ye hiçbir faydasının dokunmadığını ileri sürenlerin dolayısıyla mezarın Türkiye’ye naklinin doğru olmadığını düşünenlerin meydana getirdiği topluluktur.

Bu araştırmada Enver Paşa’nın naaşının Tacikistan’dan Türkiye’ye getirilişinin ulusal gazetelere (Hürriyet, Milliyet, Cumhuriyet, Akşam, Yeni Yüzyıl, Sabah, Türkiye, Yeni Şafak, Zaman, Milli Gazete ve Akit) yansımaları içerik analizi yöntemiyle ortaya konulacaktır.

ENVER PAŞA
(1881-1922)
İttihat ve Terakkî Cemiyeti’nin liderlerinden, Osmanlı Harbiye nâzırı.

Müellif:
M. ŞÜKRÜ HANİOĞLU
Asıl adı İsmâil Enver’dir. İstanbul’da Divanyolu’nda doğdu. Doğumu ile ilgili olarak Türkçe ve Almanca otobiyografilerinde farklı tarihler verilmektedir (23 Kasım 1881 Çarşamba, 6 Aralık 1882 Çarşamba). Ailesi Manastırlı olup babası, önceleri Nâfia Nezâreti fen memurluğu yapan, daha sonra surre emini olan ve sivil paşalık rütbesine yükselen Ahmed Bey, annesi Ayşe Hanım’dır. Küçük yaşta gösterdiği aşırı istek sebebiyle henüz üç yaşında iken ibtidâî mektebine kaydedildi. Ardından Fâtih Mekteb-i İbtidâîsi’ne girdi. Bu okulun ikinci sınıfında iken babasının Manastır vilâyeti Nâfia fen memurluğuna tayini üzerine öğrenimine bu şehirde devam ettikten sonra yine aynı yerde askerî rüşdiye ve askerî idâdî tahsilini tamamlayarak Mekteb-i Harbiyye-i Şâhâne’ye girdi. Daha o sıralarda, yüksek okullarda yaygın olan II. Abdülhamid aleyhtarı propagandadan etkilendiği otobiyografisinden anlaşılan Enver Bey, Mekteb-i Harbiyye-i Şâhâne’yi dokuzuncu olarak bitirip erkânıharp sınıfı için ayrılan kırk beş kişilik kontenjan içerisine girmeyi başardı.

Erkânıharp eğitimi sırasında bir defa Yıldız Sarayı’na götürülerek sorgulandıysa da hüküm giymedi. Ancak bu dönemdeki İttihat ve Terakkî Cemiyeti faaliyetlerine katılmadığı kesindir. Sınıf ikincisi olarak okuldan mezun olduktan sonra 1903 yılı Ocak ayında erkânıharp yüzbaşısı rütbesiyle Manastır’daki 13. Seyyar Topçu Alayı’na tayin edildi. Bu esnada Bulgar çetelerinin takip ve tenkili için yapılan harekâta katıldı. 1903 yılı Eylülünde Koçana’da bulunan 20. Piyade Alayı’nın birinci bölüğüne, bir ay sonra da 19. Piyade Alayı’nın birinci taburunun birinci bölüğüne nakledildi. Nisan 1904 tarihinde Üsküp’teki 16. Süvari Alayı’nda görevlendirildi. Aynı yılın ekim ayında İştip’teki alaya giden Enver Bey iki ay sonra “sunûf-ı muhtelife” hizmetini tamamlayarak Manastır’daki karargâha geri döndü. Burada erkânıharp dairesinin birinci ve ikinci şubelerinde yirmi sekiz gün çalıştı, ardından Manastır Mıntıka-i Askeriyyesi Ohri ve Kırçova mıntıkaları müfettişliğine tayin edildi. 7 Mart 1905’te kolağası oldu. Bu görevi sırasında Bulgar, Rum ve Arnavut çetelerine karşı girişilen askerî harekâtta üstün başarılar gösterdiğinden dördüncü ve üçüncü Mecîdî, dördüncü Osmânî nişanları ve altın liyakat madalyası ile ödüllendirildi; 13 Eylül 1906 tarihinde fevkalâde olarak binbaşılığa yükseltildi. Bulgar çetelerine karşı yürüttüğü faaliyet onun üzerinde milliyetçilik fikirlerinin etkili olmasında rol oynadı. Bu ay içinde Selânik’te kurulan Osmanlı Hürriyet Cemiyeti’ne on ikinci üye olarak katıldı. Manastır’a dönüşünde cemiyetin buradaki teşkilâtını kurma faaliyetinde bulundu. Bu faaliyetleri, Osmanlı Hürriyet Cemiyeti ile merkezi Paris’te olan Osmanlı Terakkî ve İttihat Cemiyeti’nin birleşmesi ve ilk örgütün Osmanlı Terakkî ve İttihat Cemiyeti Dahilî Merkez-i Umûmisi adını almasından sonra daha yoğun olarak sürdürdü. Terakkî ve İttihat Cemiyeti tarafından başlatılan ihtilâl ve suikast girişimlerine katıldı. Faaliyetinin ihbar edilmesi üzerine İstanbul’a davet edildi. Ancak 24 Haziran 1908 akşamı dağa çıkarak ihtilâlde öncü rolü oynadı.

Tikveş’teki örgütleme faaliyetinden sonra 21 Temmuz 1908’de Köprülü’ye geçen Enver Bey, 23 Temmuz 1908 tarihinde II. Abdülhamid’in Meclis-i Meb‘ûsan’ı yeniden toplantıya çağıran iradesi sonrasında Selânik’e giderek bu şehirdeki kutlamalara katıldı. Dağa çıkan subaylar arasında en kıdemlisi olduğundan ve Kolağası Niyazi Bey ile beraber en önemli faaliyeti gerçekleştirdiğinden bir anda “kahramân-ı hürriyet” haline geldi ve bu tarihten itibaren yeniden Osmanlı İttihat ve Terakkî Cemiyeti adını kullanmaya başlayan örgüt içindeki askerî kanadın önde gelen isimlerinden biri oldu. 23 Ağustos 1908’de Rumeli Vilâyâtı Müfettişliği refakatine verilen Enver Bey, 5 Mart 1909’da 5000 kuruş maaşla Berlin askerî ataşesi olarak görevlendirildi. Çeşitli aralıklarla iki yılı aşkın bir süre devam eden bu görev Almanya’nın askerî durumuna ve sosyal yapısına büyük hayranlık duymasına yol açtı ve onu tam bir Alman hayranı haline getirdi.

31 Mart Vak‘ası üzerine geçici olarak yurda dönen Enver Bey İstanbul’da Hareket Ordusu’na katıldıktan sonra tekrar Berlin’e gitti. 12 Ekim 1910 tarihinde Birinci ve İkinci Ordu manevralarında hakem olarak görev yapmak üzere yeniden İstanbul’a geldi ve kısa bir süre sonra geri döndü. Mart 1911’de İstanbul’a çağrılan Enver Bey, 19 Mart 1911’de görüştüğü Mahmud Şevket Paşa tarafından Makedonya’daki çete faaliyetlerine karşı alınacak tedbirleri denetlemek ve bu alanda bir rapor hazırlamak üzere bölgeye gönderildi. Enver Bey dolaştığı Selânik, Üsküp, Manastır, Köprülü ve Tikveş’te bir yandan çetelere karşı alınacak tedbirler üzerinde çalışırken öte yandan İttihat ve Terakkî Cemiyeti ileri gelenleriyle görüştü. 11 Mayıs 1911 tarihinde İstanbul’a döndü. 15 Mayıs 1911’de Sultan Mehmed Reşad’ın yeğenlerinden Nâciye Sultan ile nişanlandı. 27 Temmuz 1911’de Malisör isyanı sebebiyle İşkodra’da toplanan İkinci Kolordu’nun erkânıharp reisi olarak Trieste üzerinden İşkodra’ya gitmek üzere İstanbul’dan ayrıldı. 29 Temmuz’da ulaştığı İşkodra’da Malisör isyanının bastırılması İttihat ve Terakkî Cemiyeti’nin Arnavut üyeleriyle olan meselelerinin hallinde önemli rol oynadı. Daha sonra Berlin’e geçtiyse de İtalyanlar’ın Trablusgarp’a saldırmaları üzerine yurda döndü.

3 Eylül 1911 tarihinde Selânik’te yapılan İttihat ve Terakkî Cemiyeti merkez-i umûmî toplantısında İtalyanlar’a karşı bir gerilla savaşı yürütülmesi fikrini savunan Enver Bey bu görüşünü diğer örgüt üyelerine de kabul ettirdi. 8 Ekim 1911’de padişah ve hükümet yetkilileriyle görüştükten sonra İskenderiye’ye gitmek üzere 10 Ekim 1911’de İstanbul’dan ayrıldı. Mısır’da ileri gelen Arap liderleriyle çeşitli temaslar kurup 22 Ekim’de Bingazi’ye hareket etti. Çölü geçerek 8 Kasım’da Tobruk’a ulaştı. 1 Aralık 1911’de Aynülmansûr’da askerî karargâhını kurdu. İtalyanlar’a karşı yapılan muharebe ve gerilla harekâtında büyük başarılar elde etti. 24 Ocak 1912’de resmen Umum Bingazi Mıntıkası kumandanlığına getirildi. 17 Mart 1912 tarihinde bu görevine ilâveten Bingazi mutasarrıflığına tayin edildi. 10 Haziran 1912’de kaymakam oldu. Kasım 1912 sonlarında Balkan Savaşı’na katılmak üzere Bingazi’yi terkederek tebdilikıyafetle İskenderiye’ye, oradan da bir İtalyan gemisiyle Brindisi’ye gitti. Viyana üzerinden İstanbul’a dönen Enver Bey, 1 Ocak 1913 tarihinde Onuncu Kolordu Erkân-ı Harbiyye reisliğine tayin edildi. Kâmil Paşa hükümetinin barış antlaşması imzalanması yolundaki çabaları aleyhindeki İttihat ve Terakkî eylemlerinde öncü rol oynadı. 10 Ocak 1913’te Nâzım Paşa ile görüşen Enver Bey, Harbiye nâzırı ile Kâmil Paşa’nın istifaya zorlanması ve yerine savaşa devam edecek bir hükümetin kurulması konusunda anlaşmaya vardı. Daha sonra bu fikri, Kâmil Paşa’nın görevde kalmasını isteyen Sultan Mehmed Reşad’a da kabul ettirmeye çalıştı.

Enver Bey ile İttihat ve Terakkî Cemiyeti’nin ileri gelenleri 23 Ocak 1913 tarihinde Bâbıâli Baskını’nı gerçekleştirdiler. Enver Bey öncü rol oynadığı bu hükümet darbesinde Kâmil Paşa’ya istifanâmesini imzalattı. Ardından padişahı ziyaret ederek Mahmud Şevket Paşa’nın sadârete getirilmesini sağladı. Ancak Edirne’yi kurtarmak amacıyla yapılan bu eylem sonrasında, planlanmasında Enver Bey’in de görev aldığı askerî harekâtın başarısızlığı ve Edirne’nin Bulgarlar’a terki İttihat ve Terakkî’yi çok zor duruma düşürdü. 12 Haziran 1913’te Mahmud Şevket Paşa’nın öldürülmesinden sonra ülke yönetimine fiilen el koyan İttihat ve Terakkî içindeki askerî kadronun da lideri haline gelen Enver Bey hayatî kararların alınmasında etkili oldu. II. Balkan Savaşı sırasında 22 Temmuz 1913’te Edirne’ye girişi toplum nezdindeki prestijini daha da arttırdı. 15 Aralık 1913’te miralay, 3 Ocak 1914’te mirlivâ, aynı tarihte Ahmed İzzet Paşa’nın yerine Harbiye nâzırı oldu. Büyük eleştirilere rağmen gerek kamuoyundaki yüksek prestiji gerekse İttihat ve Terakkî’nin fiilî gücü sayesinde çok genç yaşta ve hızlı terfi sonucu bu makamı elde etmiştir.

8 Ocak 1914 tarihinde aynı zamanda Erkân-ı Harbiyye-i Umûmiyye reisliği görevini de üstlenen Enver Paşa yeni görevinde büyük bir gayretle, I. Balkan Savaşı’nda bozguna uğrayan Osmanlı ordusunun yeniden düzenlenmesine çalıştı. II. Abdülhamid döneminin yaşlı paşalarının tamamına yakın bir kısmı emekli edildi ve genç subaylar orduda önemli görevlere getirildi. Enver Paşa’nın maiyetinde çalışmış olan İsmet İnönü ve Kâzım Karabekir gibi subaylar onun bu çabalarının başarılı olduğunu kabul ederler. Enver Paşa’nın bu düzenlemesi bir anlamda Cumhuriyet’in kuruluşunda önemli rol oynayan askerî kadronun da Osmanlı ordu teşkilâtında yükselmesini sağladı. Enver Paşa, Harbiye nâzırlığı sırasında “enveriye” adı verilen askerî başlıklar ve aynı adla anılan, sesli ve sessiz harflerin her birinin ayrı yazılması ile uygulanan bir yazı biçimi gibi yenilikler yaptı. 5 Mart 1914 tarihinde Nâciye Sultan ile evlenen Enver Paşa, İttihat ve Terakkî Cemiyeti tarafından Almanya ile ittifak anlaşması sağlamak için girişimlerde bulunmak üzere görevlendirildi. Enver Paşa’nın ilk girişim ve teklifleri Alman İmparatorluğu’nun İstanbul büyükelçisi Hans von Wangenheim tarafından reddedildi. Daha sonra Avusturya-Macaristan yetkililerinin de baskıları ile Wangenheim’ın ve Şansölye Betmann-Hollweg’in itirazlarına rağmen Kayser II. Wilhelm’in şahsî emriyle 2 Ağustos 1914 tarihli ittifak anlaşması imzalandı. Genel kanaatin aksine, ittifak anlaşması talebi Almanlar’dan gelmediği gibi bu alanda ittifaka yanaşmamakta uzun süre direnen de Alman İmparatorluğu olmuştur. Dolayısıyla Enver Paşa’nın Osmanlı Devleti’ni bir oldubitti sonucunda Almanlar’la ittifak anlaşması imzalamaya zorladığı tezi doğru değildir; ayrıca hiçbir büyük Avrupa devleti tarafından ittifak sistemine dahil edilmeyen Osmanlı Devleti’nin Alman ittifakını sağlaması gerektiği konusunda İttihat ve Terakkî liderlerinin tamamı aynı kanaati taşıyordu.

Enver Paşa’nın arkadaşlarından ayrıldığı taraf, ittifak anlaşmasının savaşa girmek zorunda bırakmadığı Osmanlı Devleti’nin Almanya’nın yanında savaşa girmesini arzulamasıydı. 10 Ağustos 1914 günü Çanakkale önüne gelen Goeben ve Breslau adlı Alman savaş gemileri peşlerindeki İngiliz gemilerinden kaçabilmek için giriş izni isteyince kendisiyle görüşen Kress von Kressenstein’in talebiyle Enver Paşa re’sen verdiği bir emirle gemilerin içeri alınmasını ve eğer takip etmek isterlerse İngiliz gemilerine ateş açılmasını emretti. Takip ettiği tarafsızlık politikası alanında Osmanlı Devleti’ni çok zor durumda bırakan bu karardan sonra da Enver Paşa Almanya lehine savaşa girilmesi yolundaki baskılarını sürdürdü. Olayları yaşayan bazı subaylar, 22 Ekim 1914’te Enver Paşa’nın Amiral Souchon’a Karadeniz’deki Rus donanmasına saldırılması için şifahî emir verdiğini iddia etmektedirler. Ancak bu konuda yazılı bir emir 25 Ekim 1914’te Enver Paşa tarafından amirale gönderilmişti. 29 Ekim 1914 günü Karadeniz’e manevra gerekçesiyle çıkan Osmanlı donanmasının Rus Çarlığı liman ve gemilerine saldırısı sonrasında Enver Paşa, müttefiklere tazminat ödenerek tarafsızlığın korunması fikrini savunan hükümet üyelerine karşı savaşa giriş tezinin en hararetli savunucusu oldu.

Savaşa girilmesinden sonra Enver Paşa Harbiye nâzırı olarak askerî harekâtın yönetimini de ele aldı. Ancak kendisinin tamamen bir Alman kuklası olup onların isteklerini yerine getirmeye çalıştığı şeklindeki görüşler doğru değildir. Bizzat Alman belgeleri, Enver Paşa’nın çeşitli hususlarda Alman askerî yetkilileriyle çatıştığını göstermektedir. Enver Paşa’nın I. Dünya Savaşı sırasındaki fiilî tek kumandası Kafkas cephesinde olmuştur. 1 Kasım 1914’te Osmanlı-Rus sınırını tecavüz eden Ruslar 4 Kasım’da Köprüköy’e gelmişler, Enver Paşa da 3-4 Kasım tarihinde Osmanlı ordusuna ilerleme emri vermiştir. Cepheye giden Enver Paşa, ileri harekâta derhal girişilmesi fikrine karşı çıkan Hasan İzzet Paşa’yı görevinden aldı ve 18 Aralık’ta ileri harekâtı başlattı. Maiyetindeki kumandanların itirazlarına rağmen ileri harekâtı ağır kış şartları altında sürdüren Enver Paşa, Sarıkamış Harekâtı olarak anılan bu harekâtta 90.000 kişilik ordu mevcudunun çok büyük bir bölümünün Allahüekber dağlarında donarak ölmesi veya Ruslar tarafından öldürülmesi üzerine 10 Ocak 1915’te cepheyi terkederek İstanbul’a döndü. Bunun dışında savaş sırasında aktif cephe görevi yapmamış olan Enver Paşa’nın prestiji söz konusu bozgun sebebiyle sarsıldı. 14 Ekim 1918 tarihinde Talat Paşa kabinesinin istifası ile Enver Paşa’nın da Harbiye nâzırlığı sona erdi ve 1-2 Kasım 1918’de İttihat ve Terakkî’nin diğer yedi lideriyle birlikte Arnavutköy’den bir Alman denizaltısına binerek Odesa’ya kaçtı. Ülkeyi terkettikten sonra 1 Ocak 1919 tarihli irade ile askerlikten tardedildi.

Enver Paşa’nın ülkeyi terkinden önce Sadrazam Ahmed İzzet Paşa’ya yazdığı mektupta kullandığı ifadeler, onun Azerbaycan’da müstakil bir Türk hükümeti kurmaya çalışacağı intibaını uyandırmaktaydı. Nitekim Kırım’da Berlin’e giden arkadaşlarından ayrılarak amcası Halil Paşa ve kardeşi Nuri Bey’in denetiminde bulunan Kafkasya’daki ordu birliklerine ulaşmak üzere oraya hareket etti. Ancak kayalara bindiren takanın batması sonucunda bunu gerçekleştiremediği gibi bölgedeki birliklerin etkisiz hale getirilerek kumanda heyetinin tutuklandığını öğrenince de Berlin’e gitmeye karar verdi. Nisan 1919’da Berlin’e gidip Babelsberg semtine yerleşti ve Almanya’da yeniden teşkilâtlanmaya çalışan İttihat ve Terakkî’nin faaliyetinde rol oynadı; ayrıca İngilizler’le de çeşitli pazarlıklarda bulundu, fakat bu alanda bir anlaşma sağlanamadı. Eski arkadaşı Hans von Seect aracılığıyla, Enver Paşa Talat Paşa ile birlikte 1919 Ağustos ayı sonunda Bolşevik liderlerinden Karl Radek’i tutuklu bulunduğu hücresinde ziyaret etti. Radek İttihat ve Terakkî’nin bu iki liderini Moskova’ya davet etti. 10 Ekim 1919 tarihinde Mehmed Ali Sâmi takma adı ve Rusya’daki Türk Hilâliahmer temsilcisi bir doktor kimliğiyle uçakla Berlin’den Moskova’ya hareket eden Enver Paşa, 13 Ekim’de Königsberg’e ve 15 Ekim’de Shiaulai’ye (Litvanya) vardı. Daha sonra Abeli’ye iniş yapan uçak yolcuları Litvanya yetkilileri tarafından gözaltına alındılar ve Kaunas’a gönderildiler. Enver Paşa Kaunas’taki hapishanede iki ay geçirdikten sonra tekrar Berlin’e döndü. Bu sırada hapisten çıkan Radek’in talebi üzerine bazı İttihat ve Terakkî liderleri Moskova’ya hareket ettiler ve 27 Mayıs 1920 tarihinde burada buluştular. Berlin’de kalan Enver Paşa da çeşitli temaslardan sonra Altman adına düzenlenmiş sahte belgelerle yola çıktı. Ancak uçağı yine zorunlu iniş yapınca tekrar yakalandı ve Riga Hapishanesi’ne götürüldü. Burada komünist bir Alman yahudisi olarak muamele gören Enver Paşa tekrar serbest bırakıldı. 1920 Ağustos ayının başında üçüncü defa Berlin’i terkeden Enver Paşa Stettin, Königsberg, Minsk ve Smolensk üzerinden 16 Ağustos tarihinde Moskova’ya ulaştı. Burada gayet iyi karşılandı ve Kremlin’in büyük duvarına bakan Sofiskaia Naberezhnaya semtindeki bir konukevine yerleştirildi. Enver Paşa eski İttihatçı arkadaşları ve Orta Asya’dan gelen temsilcilerle görüştü. Ayrıca Çiçerin, Radek, Zinoviev ve Lenin ile görüşmeler yaptı ve Sovyet-Alman temaslarında ara buluculuk görevini üstlendi. Berlin’den Moskova’ya gelmesinde yardımcı olan eski arkadaşı Hans von Seect’e yazdığı 25 ve 26 Ağustos tarihli iki mektuba göre, Troçki ve temsilcisi E. M. Skliansky ile yaptığı görüşmelerde Anadolu hareketine silâh yardımında bulunulmasını istedi ve söz dahi aldı. Yine Sovyetler’in desteğiyle İslâm İhtilâl Cemiyetleri İttihadı adında bir örgüt kuruldu. Enver Paşa, 1-8 Eylül 1920 tarihinde Bakü’de gerçekleşen Doğu Halkları Kongresi’ne Libya, Tunus, Cezayir ve Fas’ı temsilen katıldı. Ankara hükümeti de kongrede İbrâhim Tâli (Öngören) tarafından temsil edildi. Ancak bu kongre önemli sonuçlar doğurmadı. Sovyetler’in ihtilâlci grupları değil Mustafa Kemal, Rızâ Şah, Çang-Kay-Şek, Emânullah Han gibi tarafsız liderlerin yönetimlerini destekleme kararı Enver Paşa’nın işini zorlaştırdı. Ekim 1920 başlarında yeniden Berlin’e döndü ve lüks Grünewald semtine yerleşti. Daha sonra İsviçre’ye giden Enver Paşa burada Hakkı Paşa ile görüşerek Rusya’dan Anadolu’ya askerî yardım göndermek üzere bir gizli teşkilât kurmaya karar verdi. Komitede H. von Seect’in eski yaveri Binbaşı Fischer ve Alman Harp Bakanlığı’nda askerî teçhizat sorumlusu Yüzbaşı Kress de bulunmaktaydı. Ancak Moskova’dan gerekli maddî yardım sağlanamadı. Halil Paşa’nın Enver Paşa’ya yazdığı 4 Kasım 1920 tarihli mektuba göre bu alandaki yeni talepler de Karahan tarafından reddedildi. Enver Paşa 1921 Şubatı sonunda yeniden Moskova’ya gitti ve burada Çiçerin ve yeni Ankara hükümeti temsilcisi Bekir Sami Bey ile çeşitli görüşmeler yaptı. 16 Temmuz 1921’de Mustafa Kemal Paşa’ya uzun bir mektup yazarak kendisinin faaliyetleri hakkındaki şikâyetlere ve Anadolu hareketine el koyma iddialarına karşı çıktı. 30 Temmuz’da Ankara’ya yönelik Yunan saldırısı başladığında Enver Paşa diğer İttihatçı liderlerle birlikte Anadolu’ya geçme fikriyle Batum’a gitti. Bu sırada Trabzon’daki Müdâfaa-i Hukuk Cemiyeti de açıkça onu destekliyordu. 5 Eylül’de burada yapılan ve Halk Şûralar Fırkası toplantısı olarak ilân edilen İttihatçı toplantısında Ankara’daki Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne, İttihatçı sürgünlerle soğuk ilişkilerin sona erdirilmesi için başvuruda bulunulması kararlaştırıldı. Ancak Sakarya zaferi Enver Paşa’nın planlarının bir defa daha bütünüyle değişmesine yol açtı. Bakü’yü terkeden Enver Paşa Tiflis, Aşkābâd ve Merv’e uğradıktan sonra Ekim 1921 tarihinde kendisine refakat eden Teşkîlât-ı Mahsûsa eski liderlerinden Kuşçubaşı Hacı Sâmi ve diğer bazı İttihatçılar’la birlikte Buhara’ya gitti. 8 Kasım’da Türk subaylarla birlikte tekrar yola çıktı ve 19 Kasım’da Akbulağ, 21 Kasım’da Başçardak kışlağına ve 24 Kasım’da Gurgantepe’ye ulaştı. Burada Cedîdci aleyhtarı Lakay İsmâil Bey’in esiri durumuna geldi. Şubat 1922 sonunda buradan kurtulan Enver Paşa Ruslar’a karşı savaşan Basmacılar’ı örgütlemek için tekrar Duşanbe ilerisindeki kışlaklara gitti. 24 Temmuz’da Ruslar’ın Duşanbe’yi alması üzerine geri çekilerek Satılmış kışlağına vardı. Buradan Belcuvan bölgesindeki Âbıderyâ köyüne geçti ve son karargâhını burada kurdu. 4 Ağustos 1922’de karargâhta düzenlenen kurban bayramı töreninde maiyetinde kalan askerlerle bayramlaşırken âni bir Rus baskınına uğradı; yanındaki otuza yakın atlı ile yöneldiği Çegan tepesi mevkiinde giriştiği çarpışmada ön safta vuruşurken öldürüldü. Enver Paşa’nın eşyaları müfreze kumandanı Kulikof tarafından Taşkent’e gönderildi. Bu eşyalar daha sonra Moskova’daki askerî müzeye nakledildi. Cenazesi Âbıderyâ köyünde toprağa verildi.

Enver Paşa’nın siyasî ve askerî kariyeri hakkında değişik ve birbiriyle çelişen yorumlar yapılmıştır. 1908 ihtilâlinde oynadığı rol, Trablusgarp Harbi’ndeki başarıları sebebiyle kamuoyunda büyük prestij kazanan Enver Bey’in aleyhine Mondros Mütarekesi’nin ardından bir kampanya başlatılmış, 1922 sonrasında ise yeni rejim Enver Paşa ve arkadaşlarını gereksiz yere I. Dünya Savaşı’na girilmesinden sorumlu tutmuş, Mütareke dönemi faaliyetleri de maceracılık olarak yorumlanmıştır. Belirli dönemlerde lehine ve aleyhine yoğun yayın yapılması, Enver Paşa hakkında objektif bir değerlendirmede bulunulmasını güçleştiren temel sebebi oluşturur.

Yetiştiği dönemin Osmanlı zâbitânı içinde kendini geliştiren Enver Paşa Makedonya’daki çete savaşlarında gösterdiği başarılarla sivrilmiştir. 1908 hareketinde öncü rolü onu halk kahramanı mertebesine getirdiği gibi İttihat ve Terakkî Cemiyeti içindeki durumunu da güçlendirmiş, 1913 Bâbıâli Baskını’ndan itibaren gerek bu örgütün askerî kanadının gerekse Teşkîlât-ı Mahsûsa’nın lideri haline gelmiştir. Bu dönemde kendi kaleminden çıkan mektuplar, Enver Paşa’nın Fransızca ve Almanca’yı iyi düzeyde kullanabilen ve Batı düşünürlerinin kitaplarını okuyan bir kişi olduğunu göstermektedir.

Enver Paşa’nın askerî faaliyetlerini değerlendiren yakın arkadaşları ve maiyetindeki subaylar, kendisinin Balkan Harbi’ndeki tensîkatı büyük bir dirayet ve başarı ile gerçekleştirdiğini, ancak I. Dünya Savaşı’nda Doğu cephesi harekâtında aşırı atak girişimi yüzünden Sarıkamış faciasına yol açtığını belirtirler. Enver Paşa’nın I. Dünya Savaşı’na girilmesindeki sorumluluğu ve rolü ise son dönemlerde yayımlanan Alman ve Avusturya belgelerinden anlaşıldığına göre daha ziyade Goeben ve Breslau zırhlılarının Boğazlar’dan geçirilmesi ve Rus limanlarının bombardımanı emrinin verilmesi çerçevesinde şekillenmektedir. Enver Paşa’nın Alman zaferine olan büyük inancı sebebiyle bu olaylarda birinci derecede sorumluluk sahibi olduğuna şüphe yoktur. Onun Mütareke sırasındaki faaliyetleri ise özellikle son dönemlerde yayımlanan belgelerin ışığı altında şahsî girişimler olmaktan ziyade İttihat ve Terakkî kadrosunun faaliyetleri olarak değerlendirilmelidir. Ancak Enver Paşa’nın maceracılık boyutlarına varan hareketleri konusunda yorumda bulunulurken içinde yaşadığı çağın da bir maceracılar çağı olduğu hesaba katılmalıdır.

preview image
BİBLİYOGRAFYA
Arşiv Kaynakları. Enver Paşa hakkında en önemli bilgiler Türk Tarih Kurumu Arşivi’nde bulunmaktadır.

Alman Dışişleri Bakanlığı (Auswaertiges Amt) arşivlerinde bir dosya (Kafkasya’daki faaliyetleri).

Public Record Office, General Correspondance, FO 371/6353 E 1093, 371/7947-6421 (1918-1922 dönemindeki faaliyetleri).

BA, BEO, Rumeli Vilayeti Müfettişliği Şifre Defteri, nr. 1259 (dağa çıkışı ile ilgili).

Enver Paşa ile ilgili bazı biyografik bilgiler, İbrahim Temo’nun Mecidiye’den Karl Süssheim’a gönderdiği ve Nachlass Süssheim/Preussischer Kulturbesitz/Orientabteilung’da (Berlin-Almanya) bulunan mektuplarda verilmektedir. The Green Crescent under the Red Star: Enver Pasha in Soviet Russia 1919-1922 (nşr. M. Yamauchi), Tokyo 1991 (Enver Paşa hakkında TTK Arşivi’nde bulunan belgelerin önemli bir bölümüdür).

Kendi Mektuplarında Enver Paşa (nşr. M. Şükrü Hanioğlu), İstanbul 1989 (The University of Yale, Ernst Jaeck belgeleri 1911-1913 döneminde bir Alman hanıma yazdığı mektuplar).

Enver Pascha um Tripolis (trc. F. Perzynski), München 1918; a.e.: Müẕâkerâtu Enver Paşa fî Ṭrablusġarb (trc. Abdülmevlâ Sâlih el-Harîr), Trablusgarb 1979 (mektuplardaki Avrupa aleyhtarı ve panislâmist fikirler sansür edilmiştir).

Biyografik Eserler. Enver Paşa’nın Anıları 1881-1908 (nşr. Halil Erdoğan Cengiz), İstanbul 1991.

Kurt Okay, Enver Pasha der Grosse Freund Deutschlands, Berlin 1935.

Ziya Şakir, Yakın Tarihin Üç Büyük Adamı: Talat, Enver, Cemal, İstanbul 1944 (bu iki eserde önemli hatalar bulunmaktadır).

Şevket Süreyya Aydemir, Makedonya’dan Ortaasya’ya: Enver Paşa, İstanbul 1970-72, I-III (Enver Paşa’nın otobiyografik bir defterinden istifade edilerek yazılmıştır, metinde bazı küçük hatalar vardır).

E. J. Zürcher, The Unionist Factor: The Role of the Committee of Union and Progress in the Turkish Nationalist Movement 1905-1926, Leiden 1984.

Kâzım Karabekir, İstiklâl Harbimizde Enver Paşa ve İttihat-Terakki Erkânı, İstanbul 1990.

“Enver Paşa’nın Dul Eşi Naciye Sultan’ın Hatıraları”, Vatan, İstanbul 15 Aralık 1952 - 21 Ocak 1953.

Azade-Ayşe Rorlich, “Fellow Travellers: Enver Pasha and the Bolshevik Government 1918-1920”, As.Af., LXIX (1982), s. 286-296.

Yardımcı Kaynaklar. Ahmed Niyâzi, Hâtırat, İstanbul 1326.

Said Halim ve Mehmet Talat Paşa Kabinelerinin Dîvân-ı Âlî’ye Sevkleri Hakkında Dîvâniye Meb‘ûsu Fuad Bey Tarafından Verilen Takrir Üzerine Berâ-yı Tahkikat Kur’a İsabet Eden Beşinci Şube Tarafından İcra Olunan Tahkikat ve Zaptedilen İfâdâtı Muhtevidir, İstanbul 1334.

Cemal Paşa, Hâtırat 1913-1922, İstanbul 1922, tür.yer.

C. Mühlmann, Deutschland und die Türkei 1913-1914, Berlin 1929, tür.yer.

P. Muratoff, Caucasian Battlefields, Cambridge 1953, tür.yer.

Ali Fuad Cebesoy, Moskova Hatıraları, İstanbul 1955, s. 50-57, 157-188.

Kâzım Karabekir, İstiklâl Harbimiz, İstanbul 1960, tür.yer.

Zeki Velidi Togan, Hâtıralar, İstanbul 1969, s. 384-405, 455-458.

Feroz Ahmad, The Young Turks, London 1969, tür.yer.

Ali Bademci, 1917-1934 Türkistan Milli İstiklâl Hareketi ve Enver Paşa, İstanbul 1975, I.

Tarık Zafer Tunaya, Türkiye’de Siyasal Partiler, İstanbul 1989, III, bk. İndeks.

J. Pomiankowiski, Osmanlı İmparatorluğunun Çöküşü (trc. Kemal Turan), İstanbul 1990, tür.yer.

Türkkaya Ataöv, “1-7 Eylül 1920 Doğu Halkları Birinci Kongresinde (Bakü) Enver Paşa’nın Konuşma Metni ve Bununla İlgili Kongre Kararı”, SBFD, XXXIX (1974), s. 43-51.

Charles D. Haley, “The Desperate Ottoman: Enver Paşa and the German Empire-I”, MES, XXX/1 (1994), s. 1-51.

D. A. Rustow, “Enwer Pas̲h̲a”, EI2 (İng.), II, 698-701.

Editör: Alpaslan CAN