Birçok dil ve zihin bilimci konuşulan dili ciddiye alır.  Onlara göre konuşmalarımız “düşüncelerimizin örüntüsünü” oluşturduğundan önemlidir ve gerçektir. Dolayısıyla düşünce konuşma olarak şekillenir ve kişinin düşünce dokusunu yansıtır.
Konuşulan dil, olay, olgu ve şeyleri sınırlayarak kişiyi açmazlara götürür, daha sınırlı bir bakış açısı getirir ve sorun yumağında acı çekmesine neden olur. Oysa Dil Bilimci Korzibsky, “Harita bölgenin kendisi değildir” derken bakış açımızı değiştirdiğimizde daha üretken ve zengin bakış açısına sahip olarak sorunlarımıza daha çok seçenek bulabileceğimiz gibi bizi sınırlayan dünya ve zihin modelinden daha geniş ve engin bir zihin yapısına sahip olabileceğimizi söylemektedir. Noam Chomsky de dil bilimine yaptığı katkılarla dilde üretkenliğin önemine dikkat çeker.
“Bunların ne anlamı var?” derseniz aslında çok anlamı var. Siz kendinizin veya başkalarının konuşmalarına dikkat ederseniz düşünce virüsü tabir edilen ve çoğunlukla da bilinçsizce yapılan dil hatalarına düşeriz. Düşersek ne olur demeyin; o zaman sorun yumağı altında boğulur, onlara çözüm getiremez ve o denli de yaşamı, sıkıcı, anlamsız ve düşman olarak algılayabileceğimiz gibi kendi potansiyelimizi kullanamaz hale gelir, “hayatın efendisi” değil “kölesi” oluruz…
Örneğin; “buralarda yaşanmaz abi” derken kendinize göre haklı nedenleriniz olsa bile yanlış bir düşünce tarzıdır. Zira sorun çevreden çok sizin çevreyi algılama biçiminizden gelir. Buralarda yaşayan ve mutlu olabilen insanları bir şekilde unutup tek gerçekliğin biz olduğunu düşünerek hatalar yaparız.
Bunun gibi “Topluluk önünde konuşamam”, “bir gecede kendime güvenemem”, “sigarayı hemen bırakamam”, “zengin ve mutlu olamam”, “spor yapamam”, “şampiyon olamayız”, “rekor kıramam” v.s. gibi bizleri sınırlayan ve kişileri açmazlara sokan inanç, düşünce ve eylem kalıpları görünüşte doğru gibi gözükse bile aslında gerçekte yanlış bir düşünce tarzı yani bir tür “dil virüsleri”dir buldukça ve farkettikçe olumlu ve seçenek sunan dil ve düşünce kalıpları ile değiştirerek kendimizi daha üretken bir duruma sokabiliriz.
Hayatın kölesi değil aslında efendisiyiz. Daha özgün, esnek, üretken ve farklı düşünmeye ve davranmaya başladığımızda zincirlerimizi kırabilir ve gerçek özgürlüğümüzü ilan edebiliriz. Her birey başarılı olabilmek için yeterli kaynaklara sahip olarak doğar; o engin kaynaksa düşünme ve hayal gücüdür ve herkeste yeterli derecede vardır. Önemli olan o kaynakları nasıl ve hangi amaçla kullanabileceğimizdir…
Daha güzel, mutlu ve anlamlı bir gelecek oluşturabileceğimiz gibi yaşadığımız hayata anlam katarak yaşamı zenginleştirebiliriz. Onun içinde “olamazlar, yapılamazlar”dan çok, “neler olabilir ve neler yapabiliriz”lere odaklandığımızda mutlaka bir yol bulacak veya yapacağımız açıktır… “Oku, düşün, tasarla, dene ve uygula”, döngüsü bize başarının anahtarını vermektedir.